Kıtalar Arasında “İnançsızları Anlama”
Geçtiğimiz Mayıs, Gregoryan Üniversitesi’nde “Cultures of Unbelief” konferansı gerçekleştirildi. 1969’da Vatikan’da ilki düzenlenen konferansın 50. yıl dönümünde İngiltere merkezli “Understanding Unbeliefs Programme” tarafından hazırlanan rapor oldukça ilgi gördü [https://research.kent.ac.uk/understandingunbelief/wp-content/uploads/sites/45/2019/05/UUReportRome.pdf].
Yayımlanan raporda; dört kıtada, altı faklı ülkede (Brezilya, Çin, Danimarka, Japonya, Birleşik Krallık, ABD) yaşayan ateist ve agnostik bireylerin, bilim, din, ahlak, natüralizm gibi başlıklara yaklaşımları inceleniyor. Her ülkede ateist ve agnostik gruplar kendi ülkelerinde yaşayan inançlı grup ile karşılaştırılarak, kişilerin inançlarına ne ölçüde güvendiği, inançlarını nasıl tanımlamayı seçtikleri, ahlak anlayışları ve temel değerleri sorgulanıyor.
Araştırmaya göre; ateist ve agnostiklerin doğaüstü olaylara inanma eğilimlerinin olduğu, her ülkede ateist ve agnostiklerin en az bir veya daha fazla doğaüstü olaya inandıkları görülüyor. Natüralizme yakın olanların sayısının beklenenin aksine genele oranla oldukça az olduğu yine sonuçlar arasında yer almakta.
Bulgular Çin’de yaşayan ateistlerin üçte birinin astrolojiye, Brezilya’da yaşayanların dörtte birinin reenkarnasyona, benzer oranda Danimarka’da yaşayanların da, bazı insanların doğaüstü güçlere sahip olabileceğine inanıyor. Veriler, agnostiklerin ateistlere oranla doğaüstü olaylara inanma kapasitelerinin daha fazla olduğunu gösteriyor.
Raporun önemli görülen sonuçlarından bir diğeri “değer” (value) kavramının sorgulandığı bölümde bulunuyor. Katılımcılara hayatı ve dünyayı anlamlı kılan değerin onlar için ne olduğunun sorulduğu bölümde, inananlar ve inanmayanlar (ateist ve agnostikler) oldukça yakın oranlarda “Aile” ve “Özgürlük” kavramı altında toplanıyor.
Bugün sayıları 700 milyona ulaşan ateist ve agnostik kişiler dünyanın dördüncü büyük dini olarak tanımlanıyor. Sayılarının giderek artıyor olması özellikle Birleşik Krallık’ta devlet politikaları açısından güncel bir sorun haline gelmiş bulunmakta. Understanding Unbelief Program’ı kapsamında yayınlanan raporun bu anlamda önemli olduğu, bu alanda yapılan araştırmaların genişletilerek sürdürülmesi gerektiği vurgulanıyor.
Şule Nur Karavuş