Mütefekkir Mehmet Genç’i Uğurlarken
Halil Aziz Velioğlu
Mehmet Genç, 1934 yılında Artvin Arhavi’de dünyaya geldi. Ortaöğretimini İstanbul’da bitirdikten sonra, 1958 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler fakültesinden mezun oldu ve ardından bir süre memurluk ve kaymakam yardımcılığı yaptı. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi Enstitüsü’nde iktisat tarihi asistanı olarak çalışmaya başladı. Osmanlı Devleti’nin neden bir sanayi devrimi gerçekleştiremediği sorusuna cevap bulmak amacıyla doktora çalışmalarına başladı ancak akademik unvanı bir kenara bırakarak yalnızca ilim arayışıyla 10 yılı aşkın bir süre Osmanlı Arşivleri’nde çalıştı. Osmanlı’da sanayi süreçlerini çalışmak isterken kendini Osmanlı vergi kayıtlarına odaklanmış bir şekilde buldu ve araştırmalarını bu alanda derinleştirdi. 1983-1999 tarihleri arasında Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinde İktisat Tarihi ve Tarih Metodolojisi dersleri verdi. 1966 yılında İstanbul Üniversitesi, “Sosyoloji ve Metodoloji” alanındaki katkılarından dolayı ilk “şeref doktorasını” Mehmet Genç Hoca’ya verdi. Mehmet Genç Hoca’nın kaleminden “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Hukuk” ve “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sınıf ve Kast Sistemi” gibi önemli iki kült eser çıkmıştır. Ayrıca, “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” adlı popüler bir tarih kitabı da yazmıştır. Bunlara ek olarak Osmanlı Devleti’ndeki iktisadi gelişmeler üzerine pek çok makale yayımlamıştır.
Mehmet Genç Hoca’yı ilk olarak Bilim Sanat Vakfı’ndaki Giriş Seminerlerinden tanıma fırsatı bulmuştum. 2012 yılı güz seminerlerinde “Osmanlı-Türkiye Tarihi I: Klasik Çağ” dersini anlatmıştı. Kelimeleri tane tane söyleyişi ve bir şeyi anlatırken anlattığı konuya olan hakimiyeti ile özeni aklımda yer etmişti. Sorulan soruları önce dikkatle dinliyor, sonra insanın içini rahatlatan babacan bir ifadeyle cevap veriyordu. Ak düşmüş saçları ile tarih bahsi birbirini tamamlıyor gibiydi. Söz konusu seminerde, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok yanlış bir yaklaşımla Kuruluş-Yükselme-Duraklama ve Gerileme şeklinde bir sınıflandırılmaya tabi tutulmasının 600 yıllık geçmişe sahip bir devleti iyi analiz edememenin tezahürü olduğunu ifade etmişti. Osmanlı’nın özellikle doğal sınırlarına ulaştıktan sonra bürokratik olarak altın çağını yaşadığını, kayıt ve vergilendirme konusunda o dönemdeki İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya gibi büyük devletlerin ve o ülkelerin bürokratlarının, Osmanlı ile kıyaslanamayacağını belirtmişti.
Mehmet Hoca’yı en son 22 Ekim 2017 tarihinde İstanbul Bağlarbaşı’ndaki İSAM Kütüphanesinde çalışırken görmüştüm. Kütüphanenin hemen girişindeki masaların solunda beyaz saçlı yaşlıca kişinin o olduğunu ilk başta anlayamamıştım. Ancak o kadar genç kişi arasında bu yaştaki kişinin çalışması ve masasında yarım metre yüksekliğine ulaşan ansiklopedi ve kitapların olması hemen dikkat çekiyordu. Kitapların birçoğunun arasına sayfa yerleri kaybolmasın diye kâğıttan ayıraçlar sıkıştırmıştı. Bir köşeye çekildim ve ayakta olmama rağmen dakikalarca Mehmet Hoca’yı izlemeye koyuldum. O aşk, o şevk ile çalışması beni adeta mest etmişti. Ruh halim, ünlü bir sanatçının eserini hayranlıkla izleyen bir kimseden farksızdı. Belli bir süre geçtikten sonra Mehmet Hoca ayağa kalktı, fırsat bu fırsattır diyerek yanına gittim ve “Hocam, ben sizin Bilim Sanat Vakfı’nda dersinize giren bir öğrencinizim. Müsaadeniz olursa bir fotoğraf çektirebilir miyiz?” dedim. Yüzünde insanın içini ısıtan bir gülümseme ile “Tabi olur” dedi, “önce şu kitapları (kâğıt parçaları ile sayfaları işaretlenmiş ansiklopedi ve diğer kitapları göstererek) fotokopiye vereyim sonra çektiririz” diye mütevazice ekledi. Kitapların bir kısmını da ben aldım ve beraberce fotokopi kısmına bıraktık. Ardından dışarı çıktık ve o anı bir fotoğraf karesine sığdırdık.
Seksen üç yaşındaki bir ilim adamının hala bitmez tükenmez bir enerji ile kütüphanede araştırma yapması, bir sorunun peşinden koşması kendisinden on yıllarca genç bizlere lisanı hal ile bir “bilim-ilim adamı nasıl olunur”u anlatmaktaydı. Evet en iyi öğüt örnek olmaktı ve ben 15 dakikalık bir kütüphane deneyiminden bir ömürlük öğüt almıştım, müteşekkirim…
Mehmet Genç Hoca 18 Mart 2021 tarihinde bilimin, ilmin hakiki sahibine kavuştu. Örnek olduğu ilim yolunun üstündeki bir iz olabilmek duasıyla, mekânı cennet olsun…