The End of Alzheimer’s
Alzheimer’in Sonu: Bilişsel Yıkımı Önlemek ve Geriye Döndürmek için Geliştirilen İlk Program
Merve Aktan Süzgün
The End of Alzheimer’s ana başlıklı bu eserin teması, alt başlığından da anlaşıldığı üzere, Alzheimer hastalığının en önemli klinik bulgusu olan bilişsel faaliyetlerin kademeli yitimini önlemeyi ve yitirilen yetileri geri kazanmayı sağlayan bir araştırma programıdır. ReCODE [Reversal of Cognitive Decline] olarak tanımlanan ve kişiye özgü protokollere dayanan bu araştırma programı kitap boyunca tüm ayrıntılarıyla açıklanmış, olgu örnekleriyle ve deneysel çalışma sonuçlarıyla programın güvenirliğinin
dayanakları oluşturulmuştur.
ReCODE araştırma programının ayrıntılı bir biçimde tanıtılmasını ve bu yolla Alzheimer hastalığına farklı bir çerçeveden bakılmasını, Alzheimer hastalığıyla özdeşleşen dogmaların kırılmasını amaçlayan The End of Alzheimer’s, amaçları ve içerimleri itibariyle özgün bir niteliğe sahiptir. Zira günümüzde Alzheimer hastalığında uygulanan tedavi yöntemlerinden hiçbiri kaybedilen bilişsel yetileri geri kazandırmayı ve hatta bilişsel yeti kaybını durdurmayı başaramamıştır. Ne hastalığı geriletecek ne de Alzheimer hastalığı öncüleri kabul edilen “öznel kognitif bozukluk” ve “hafif kognitif bozukluğun” Alzheimer hastalığına ilerlemesini engelleyecek bir ilaç tedavisi günümüzde mevcut değildir. Etkili bir tedavisi olmayan ve tüm ölüm nedenleri arasında ilk 10 sırada yer alan, kişinin bir birey olarak bağımsız yaşayabilmesini ve düşünme yetilerini kullanabilmesini imkansız kılan bu hastalığın daha iyi anlaşılmasına ve tedavi imkanı bulunmasına yönelik her çaba gibi, bu tedavi programı da dikkate alınmaya değerdir.
Kitabı kaleme alan Dr. Dale Bredesen, çalışmalarını nörodejeneratif hastalıkların mekanizmasını anlamaya yoğunlaştırmış, ABD’de pek çok enstitüde yaşlanma ve nörodejenerasyonla ilgili programları yürüten önemli bir uzmandır. Bredesen’in bu kitaptaki ve geliştirdiği tedavi programındaki amacı, Alzheimer hastalığının beynin kendisini savunmak için verdiği tepkilerden kaynaklandığı iddiasını ortaya koymak ve temellendirmektir. Ona göre, bu hastalık öngörülemez bir beyin patolojisi değil beynin inflamasyona, besleyici faktör eksikliğine ve toksik madde maruziyetine verdiği savunma yanıtıdır. Geliştirdiği tedavi programı da bu etkenlerin ortadan kaldırılması esasına dayanır.
Kitap, “Alzheimer Hastalığının Çözümü”, “Alzheimer Hastalığını Yapısöküme Uğratmak”, “Değerlendirme ve Kişiselleştirilmiş Tedavi” ile “Başarıyı Azamileştirmek” şeklinde 4 ana kısımdan oluşur. Ana kısımlara ait altbaşlıklar da hesaba katıldığında yazar toplam 12 bölümde anlatacaklarını tasarlamıştır. İlk kısımda, Alzheimer hastalığının keşfinden bugüne kadar hastalığın kaynakları ve oluşum mekanizmalarıyla ilgili ortaya atılan iddialar ve yapılan araştırmalar derlenmiş. Her biri birbirinden umut vadedici görünen teorik çalışmaların pratikte ilaç formuna dönüştürülmek istendiğinde nasıl başarısız oldukları, laboratuvar araştırmalarının tedavi ayağında yaşanan hüsranların nerelerden kaynaklandıkları tartışılmış. Bredesen’e göre, bu hüsranların nedeni, Alzheimerli bir hastanın beynine otopsi yapıldığında görülen hasarların, yani aşırı miktarda biriken amiloid protein artıklarının hastalığa yol açtığı yönündeki yanlış inanıştır.
Yazar, sinaptik aralıkta biriken yapışkan amiloid plaklar neticesinde sinaptik iletinin bloklanmasıyla bu hastalığın oluştuğunu savunan “amiloid kaskat hipotezi”ni, Alzheimer hastalığına dair dogmatik görüş diye nitelendirir. Hastalığın nöropatolojik profilini ilk defa ortaya çıkaran Dr. Alois Alzheimer’e dayanan bu bakış açısı amiloidin neden orada bulunduğunu, normal işlevinin ne olduğunu, hastalığın nasıl önlenebileceğini ve daha da önemlisi, bu hastalığın gerçekte ne olduğunu açıklamaz. Yazarın iddası şu: Alzheimer hastalığı, beyindeki “koruyucu yanıtın” bir sonucudur. Beyin, inflamasyona, besleyici faktör eksikliğine ve toksik madde maruziyetine karşı kendini savunmak için koruyucu amiloid yanıtı verir. Tedavi sürecinde, bu üç faktörü ortadan kaldırdıktan sonra atılacak adım amiloidin kendisini ortadan kaldırmaktır. Bunları ortadan kaldırdıktan sonraki adım ise, hastalık nedeniyle zarar gören sinapsların yeniden inşasıdır.
Alzheimer hastalığının tanıtıldığı ve hastalık patofizyolojisine dair bilinenler ile bilinmeyenlerin ve doğru bilinen yanlışların tartışıldığı bu kısmın devamında yazar, hastalığı gerçek vakalar üzerinden anlatır. Alzheimer hastasının dünya algısı ne durumdadır? Çevreye ilgisi nasıl değişir? Ruhsal durumu nasıl etkilenir? Zihinsel yetilerin kaybı geride ne türden bir boşluk bırakır? Bredesen, ReCODE programı sayesinde bilişsel yetilerinde anlamlı gelişim kaydeden Alzheimer hastalarına bu soruları yöneltir ve hastalığın fenomenolojisine dair önemli ipuçları toplar.
Yazar, kişinin kendisini nasıl Alzheimer hastası yapabileceğiyle ilgili pek çok unsuru derleyerek kitabın bu ilk kısmını sonlandırır: Tüketilen besinler, özellikle insülin düzeyini etkileyen gıdalar, uyku düzeni, bağımlılık yapıcı madde kullanımı, ağız hijyeni, beden-kitle indeksi, hayat kalitesi, güneş ışınlarından yararlanma, ilaç kullanımı vs. üzerinden yaşam biçiminin Alzheimer hastalığına gidişi nasıl tetiklediği ve hızlandırdığı, bunların arkasında bulunan olası mekanizmalar ile birlikte bu kısımda açıklanmıştır.
İkinci kısımda, işin mutfağı olan araştırma laboratuvarına inilmiş. Reseptör düzeyindeki işleyiş araştırılarak, hastalığın oluşumundan sorumlu tutulan amiloid proteininin aslında köken itibariyle hem hastalığa yatkınlık yaratabilen hem de ondan koruyabilen bir öncü proteinin yıkımıyla oluştuğu görülmüş. Bredesen, söz konusu öncü proteininin iyi yola mı yoksa kötü yola mı gireceğini belirleyen 36 faktörü sıralar ve Alzheimer hastalığını tedavi edecek bir ilacın tüm bu faktörler üzerine etki edebilmesi gerektiğini anlatır. Tek bir hedefe odaklanan ilaç çalışmalarını, üzerinde 36 tane delik olan bir çatıdaki deliklerden birini kapatma çabası olarak tanımlar ve deneysel Alzheimer ilaçlarının %99’unun hüsranla sonuçlanmasının nedeninin, bu 36 tetikleyici faktörden sadece birine odaklanmaları olduğunu savunur.
Bredesen, literatürde daha önce örneği olmayan bir şekilde, Alzheimer hastalığını farklı alt tiplere ayırır. Her alt tipin tanı ve tedavi açısından farklı yaklaşımları gerektirdiğini ileri sürer:
1. Sıcak-inflamatuar Alzheimer Hastalığı: İnflamasyonla ilişkili, genetik taşıyıcılığın en fazla görüldüğü ve ReCODE programına en hızlı yanıt veren alt tip.
2. Soğuk-atrofik Alzheimer Hastalığı: Çeşitli hormonların düşüklüğü ve besleyici farktörlerin azlığıyla seyreden, daha geç başlangıçlı, ReCODE programına daha yavaş yanıt veren alt tip.
3. Habis-toksik Alzheimer Hastalığı: Beyinde farklı toksik minerallerin birikiminin izlendiği, özelleşmiş bir ReCODE programının uygulanmasını gerektiren alt tip.
Bredesen, üçüncü kısımda, Alzheimer hastasının bireysel değerlendirmesinde kullanılan “kognoskopi” yöntemini tanıtır: Bağırsakların görüntülenmesi için kullanılan “endoskopi”ye atıfla, kognitif işlevleri etkileyebilecek her türlü parametrenin değerlendirilmesi için yapılan işleme “kognoskopi” adını verir. Bu amaçla yapılan değerlendirmeye pek çok vitamin, mineral, hormon ve ağır metalin kan düzeyi, beyin görüntüleme yöntemleri, bilişsel değerlendirme ölçekleri ve genetik testler dahil edilir. Bu yolla kişinin kognitif yıkım düzeyi ve bu yıkıma zemin hazırlayan bedensel durumu açığa çıkarılır. Böylece, hastanın, yukarıda sayılan 3 alt tipten hangisine dahil olduğu tespit edildikten sonra ReCODE programı o kişiye özel olarak hazırlanır. Yazara göre, ReCODE programının amacını şöyle özetlemek mümkündür:
• Tespit edilen her anormallik yalnızca normal seviyeye çekilmemeli, aynı zamanda optimal hale getirilmelidir.
• Tek bir anormalliğe odaklanmak yerine, saptanabilen en fazla sayıda anormallikle mücadele edilmelidir.
• Diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi, Alzheimer’da da bir eşikdeğer etkisi vardır. Hastalık örüntüsünü oluşturan bileşenler yeterince optimize edildiğinde, patojenik süreç tersine döndürülebilir.
• ReCODE, anormal bulunan laboratuar değerlerini temel alan kişileştirilmiş bir programdır.
• Tedaviye ne kadar erken başlanırsa, tam geri dönüş sağlanması o kadar olasıdır.
Kitabın son kısmında ise, yazar, önceki bölümlerde sunduğu tüm bilimsel detayların ve ayrıntılı tedavi şemalarının özetini çıkararak okuyucuya pratik ilkeler ve kısa notlar sunar. Alzheimer hastalığının tedavisinde uygulanması gereken 5 ana ilkeyi şu şekilde sıralar:
1. İnsülin direnciyle mücadele.
2. İnflamasyon ve enfeksiyonla mücadele.
3. Hormon ve besleyici faktörlerin optimal düzeye getirilmesi.
4. Toksin maruziyetinin sonlandırılması.
5. Kaybedilen ya da işlevini yitiren sinapsların yenilenmesi ve korunması.
Her ne kadar kitap boyunca ReCODE programınına dahil olan hastaların bilişsel iyilik hali açısından katettikleri mesafe, gerçek vaka örnekleriyle ve hastaların kendi beyanlarıyla ortaya konmuşsa da, son kısımda bunlara yeniden dikkat çekilmiş ve programa uyum konusunda yaşanan sıkıntılar ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Beslenme şemasına uyumsuzluk, sigara ve alkolün bırakılamayışı, stresle baş etmede güçlük, programı karmaşık bulma, tek bir hap ile tedavinin sağlanabileceği beklentisi, programın şifa sağlayabileceğine duyulan güvensizlik, başvurulan diğer uzman doktorların bu programı bilmeyişi, sigorta şirketlerinin bazı testleri karşılamamasından kaynaklanan maddi yükler en sık karşılaşılan sıkıntılar arasında tespit edilmiştir. Son kısım, bu sıkıntıların aşılması için neler yapılması gerektiğine dair sunulan önerilerle nihayete erdirilmiştir.
Kabaca yazım planını ve içeriğini sunduğumuz bu eser, Alzheimer hastalığı hakkındaki konvansiyonel tıp görüşünü kırma ve bu hastalıklar için işlevsel tıbbın felsefesine uygun bir anlayış geliştirme adına atılmış ilk ve en önemli adımlardan biridir. İşlevsel tıp anlayışında, hastalık değil tek bir hasta esas alınır; normal laboratuar verileri değil optimal değer aralıkları hedeflenir; bir patolojiyi doğuran tek bir neden değil olası tüm hazırlayıcı etmenlerin birleşimi göz önünde bulundurulur. Bu yaklaşım kitapta tümüyle Alzheimer hastalığına uygulanmış ve geliştirilen tedavi programından elde edilen veriler okuyucuyla paylaşılmış.
Metnin tamamında açık ve anlaşılır bir uslup benimsenmiş, abartılı ifadelerden ve yüklü tıbbi terimlerden nispeten arındırılmış bir metin oluşturulmuş. Eser bu şekilde hem alanın uzmanlarına hem de genel okuyucu kitlesine hitap eder hale getirilmiş. Ana metnin dışındaki kısımlara göz atıldığında ise, özet tablolardan ve faydalı linklerden oluşan ekler bölümünün eseri zenginleştirdiği ve okuyucunun işini kolaylaştırdığı söylenebilir. Notlar başlığı altında sunulan kaynaklar da güncel ve kapsamlı çalışmalardan seçilmiş olup hem nitelik hem de nicelik itibariyle yeterli görünmektedir. Ancak, ilk bölümlerde yararlanılan kaynakların notlar kısmına eklenmemiş olması bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.
Sonuç olarak, The End of Alzheimer’s, Alzheimer hastalığının sonunu getirme iddiasının özgünlüğü ve tutarlılığı, içerdiği bilgilerin güncelliği ve geniş kapsamı düşünüldüğünde nörodejeneratif hastalık literatürüne yapılmış önemli bir katkı olarak değerlendirilebilir. Hem öznel deneyime dayalı hasta raporlarıyla hem de deneysel verilerin sonuçlarıyla desteklenmesinin yanı sıra, güçlü bir teorik ve pratik zemine de oturan ReCODE programı bu kitapla tanıtılmış ve daha geniş kitlelerin erişimine sunulmuştur. Elbette, kitabın yazıldığı aşamada bu programdan yararlanan hasta sayısının nispeten az ve hastaların programda kalma sürelerinin de kısa olmasından dolayı, bu tedavi yöntemiyle ilgili uzun-vadeli prospektif randomize kontrollü kohort çalışma sonuçları henüz mevcut değildir. Bu denli kişiselleştirilmiş bir tedavi programı söz konusu olduğunda verilerin nesnelleştirilmesi ve klasik klinik araştırma tasarımlarına adapte edilmesi bir sorun olarak karşımıza çıkabilir. “Tek tek bireylerden elde edilen verilerdeki umut vadeden tablo, program geniş kitlelere uygulandığında devamlılık gösterebilir mi?” sorusuna Bredesen olumlu yanıt verse de, Alzheimer hastalığının gidişatını, ilerleyen dönemlerde geniş populasyonlarla yapılan kohort çalışmaları gösterecek.