Kıymetli Bir Yolcu: Teoman Duralı

Ayşe Gül Yıldız

Hayatlarımız çoğunlukla iki şeyle kaimdir: Yol ve yolcu. İnsan bir yolcu olarak aynı anda birçok yolu yürür. Bazı yolları bitirir, bazı yollardan döner, bazılarını ise sadece hayal eder. Yolda yürümenin en büyük handikaplarından biri yola sadık kalırken yolcu olarak kimliğimizi yola ve yolda bulduklarımıza kaptırmamaktır. Bugün ise yürüdüğü yollara, yürüyüş şekline hayran olduğumuz ve ayak izlerine büyüteçlerle takip etmeyi kendimize görev bildiğimiz bir yolcuyu konuşacağız: Teoman Duralı.

Onun akademik başarısını elbette konuşmalıyız. Fakat vefatından bu yana düzenlenen sempozyumların, yazılan yazıların yapılan röportajların arkasından klasik bir akademik başarı öyküsünden çok daha fazlasının olduğunu bilmemiz gerekir. Sayın Teoman Duralı’nın asli çalışma alanının biyoloji ve felsefe olduğu herkesçe malumdur. Fenni bilimler ile sosyal bilimlere aynı bünyede zor rastladığımız şu günlerde hocamız bizzat hayatıyla bunun gerekliliğini ortaya koymuştur. Eserlerini ortaya koyarken bu iki alanı özenle birleştirmiş ve çok güçlü disiplinlerarası çalışmalar ortaya çıkmıştır. Alanında sistemli olarak yaptığı tek çalışma kitapları ve makaleleri olmamıştır. TRT’de Felsefe Söyleşileri adında verdiği dersler alana ilgi duyan insanlar için düzenli bir arşiv oluşturmuştur. Oluşturulan bir diğer düzenli arşiv ise Zeytinburnu Belediyesi’nin hocamızın medeniyet, tarih, coğrafya alanlarını felsefe ile eş zamanlı olarak ele aldığı ve üç yıl boyunca verdiği konferansları yazıya dökmesidir. Bu ve benzeri birçok çalışmada hocamızın hem kendi alanını hem ilişkili diğer alanları sadeleştirip tüm insanların anlayabileceği şekle getirip farklı alanlardan, farklı yaş gruplarından birçok topluluğa sunduğunu görüyoruz. Bu çabalamanın arkasında yolda yürürken topladıklarını diğer yolculara samimiyetle paylaşma arzusu vardır. Hangi çalışmasına bakarsanız bakın Teoman Duralı’nın öğrencilerine karşı nezaketi ilk gözünüze çarpan şeylerden biri olur. Belki defalarca cevapladığı soruları her seferinde aynı nezaketle ele alır, tüm katkılara değer verir ve kendi düşüncelerine karşı ortaya konan zıt görüşlere gelişimin emaresi olarak bakmayı bilirdi. Bir konuşmasında aktardığı “Kış olmalı ki yazı anlayasın, kışın hiç yaşanmadığı bir yerde yaza da yaz diyemezsin.” sözü bu durumun temelinin neye dayandığını ortaya koymuştur. Ayrıca bugün konuşulanlardan anlıyoruz ki Teoman Hoca akademik alanda da kendi öğrencilerine karşı eleştiriye açık olmuş ve katı hiyerarşik bir yol izlemek yerine onların elinden tutmayı tercih etmiştir.

Konuya giriş yaparken yolda yürümenin en büyük handikaplarından birinden bahsetmiştik. Teoman Duralı’yı bugün burada ve daha birçok yerde saygı ile anmamızın belki de en büyük sebebi onun bu sorunu ustalıkla çözmüş olmasıdır. Bunun en güçlü emarelerinden biri de Türkçe’ye karşı duyduğu saygı ve dilin güzel kullanımı konusunda verdiği çabadır. İngilizce, Fransızca, Almanca, Latince, Yunanca, İtalyanca, Felemenkçe, İspanyolca, Rusça ve Malayca bilip  dünyanın dört bir yanını bir seyyah gibi gezmiştir. Ama Türkçeyi her zaman akıcı ve düzgün bir şekilde konuşmuş, eserlerini Türkçe kaleme almış ve kurduğu dergiye de Kutadgu Bilig adını vermiştir. Sadece dil alanında değil inançları ve değerleri hususunda da taviz vermemiş, yürüdüğü hiçbir yolun ondan kimliğini çalmasına müsaade etmemiştir.

Yolda karşısına çıkan taşları görmezden gelmek yahut onların üstünden atlayarak geçmek yerine taşları alıp yolun dışına atma cesareti göstermiştir. Örneğin artık bilim ve felsefenin arkasında ahlakın olmadığından duyduğu rahatsızlığı ve felsefe ile bilimin modern zamanda öldüğünü her fırsatta dile getirmiştir. İşte dünya üzerindeki bu durum onda bir ödev bilinci oluşturmuştur. Bu bilinç onu yeryüzünde dolaştırmış, günde 14 saat çalıştırmış, coğrafya ve tarihe hakimiyetini sağlamıştır.

Bu kadar teferruata gerek var mıydı bilmiyoruz. Teoman Duralı için insan gibi yaşadı ona baktığımızda nasıl insan olunduğunu görürüz desek de kâfi olurdu belki de. Nitekim kendi insan olan yetmiş millete bir gözle bakmayı da bilirdi. Öğrencisi Muhammed Hanefi Kutluoğlu bir röportajında “Onda kesinlikle protokol yoktu, hamalından profesöre kadar hepsine aynı saygıyı gösterirdi.” demiştir.

Böyle adamların aramızdan ayrılışı bizleri mahzun kılar elbette. Ama bizi hocanın vefatı kadar üzen bir başka mesele, vefatına yakın bir zamanda kendi kaleme aldığı eserler için “Onları gömseydim daha iyi olurdu, hiçbir sonucu yok, olacağı da yok.” demesidir. Belki de şu an hem akademide ders verdiği hem de eserleriyle eğittiği öğrencilerine düşen en büyük vazife çok çalışarak hocayı bu konuda haksız çıkarmaktır. Yolcu gitmiş olsa bile hem yol hem yolun ürettikleri bizimledir. Yolcuya vefa evvela yola vefadır. Aslına uygun yaşayan her yolcu yeryüzünde anılmasa bile alemin bilmediğimiz birçok noktasında anılacaktır muhakkak. Sayın Teoman Duralı’yı hem yeryüzünden hem alemin vakıf olmadığımız birçok yerinden saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz.   

admin

H. deneme

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir