Körebe

Şehrin Sokaklarının Arasında Zamanın Ruhu

Yapım: Delta Film

Yönetmen: Ömer Kavur

Oyuncular: Türkan Şoray (Meral), Cihan Ünal (Turgay), Aykut Sözeri (Halis), Tuluğ Çizgen, Tomris Oğuzalp, Ferda Ferdağ, Sevda Aktolga, Nurettin Şen, Gözdem Görenler, Ümit Yesin, İsa Çelik, Dursun Ali Sağıroğlu

Yapımcı: Ömer Kavur, Atıf Yılmaz, Sadık Deveci

Senaryo: Barış Pirhasan, Ömer Kavur

Müzik: Neşet Ruacan

Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz

Yayın Tarihi: 1985

Süre: 93 Dk

Özellikler: 35 mm Renkli

Rabia Bulut

Zamanın ruhu insanı yakalar ve sarar. Kültürüne, edebiyatına, sanatına, müziğine yansır. Dönemin ruhu bazen zamanı aşar ve bir kült haline gelir. 1980’lerin Türkiye’si de siyasi, sosyal, kültürel açıdan kendi ruhunu ortaya koyar. 12 Eylül 1980’de yaşanan askeri darbeyle devlet her alanda kendini dikte edici bir şekilde ortaya koymuştur. 1982 yılında yapılan Anayasa ile de darbe kendini devlet düzeninde somutlaştırmıştır. 1982 Anayasası, otorite beklentisinin yanıtı olan, her şeyden önce otoriteyi vurgulayan bir anayasadır. Kendini anayasa da somutlaştıran 1980 darbesi toplumda insanı kendi içine doğru iter. Yeni arayışların peşine düşer. Ekonominin liberal bir yöne kaymasıyla da tüketim konusunda yeni açılımlar oluşmuş, hayat standartlarında yükselme meydana gelmiştir. 1960 yılı ile başlayan göçler artarak devam etmiştir. Kendi kültürünü şehir içinde oluşturmaya başlamıştır. Gecekondulaşma bir yandan devam ederken bir yandan da şehir kendi düzenli yerleşim yerlerinin düzenini oluşturmaktadır. Gelenek ve modern kendilerine ait yollar bularak şehir içinde var olma çabasına girmişlerdir. Değişim ve dönüşüm kendini çeşitli alanlarda ortaya koymuştur.

Sinemada, yaşanan depolitizasyon döneminin bir yansıması olarak, genç kuşaklar siyasal-toplumsal düşünce ve eylemden uzaklaşıp sanatın özgül sorunlarına yönelmişlerdir. Toplumsal gerçekçi bir yaklaşımdan ziyade daha bireye odaklı psikolojik filmler kendine yer oluşturmaya başlamıştır. Toplum içinde kendini konumlandıramayan, yabancılaşan, köksüzlük hissine sahip karakterlerin hikayeleri de anlatılmaya başlanmıştır. Yaşanılan zaman dünyanın siyah beyaz görünümünü kırmış, gri bölge ortaya çıkmaya başlamıştır. Gri bölgede herkesin kendi yolunda bir yaşama çabası vardır.

“Auteur’’ yönetmenler anlatmak istedikleri soyut düşünceleri, somut görüntülerle, ama kendi seçtikleri, düşüncelerini yansıttığına inandıkları somut görüntülerle, düşüncelerini yansıtabileceğine inandıkları biçimde birbirine bağlayarak, sinemanın kullanabildiği tüm olanaklardan düşüncelerini aktardığına inandıkları biçimde yararlanarak, bir bütünlük içinde ekrana veya perdeye aktarırlar. Sinemamızda “Auteur’’ yönetmen olarak anılan Ömer Kavur, 1944 yılında Ankara’da doğmuştur. Eğitimini Fransa’da tamamlamıştır. 1971 yılında ülkeye dönerek sinemamızda eserler vermeye başlamıştır. Filmleri; Yatık Emine (1974), Yusuf İle Kenan (1979), Ah Güzel İstanbul (1981), Kırık Bir Aşk Hikayesi (1981), Göl(1982), Amansız Yol (1985), Anayurt Oteli (1986), Gece Yolculuğu (1987), Gizli Yüz (1990), Akrebin Yolculuğu (1997), Melekler Evi (2000) ve Karşılaşma (2002) dır. Makalemizin konusunu oluşturan film Körebe ise 1985 yılında çekilmiştir. Başrollerinde Türkan Şoray (Meral), Cihan Ünal (Turgay) ve Aykut Sözeri (Halis) yer almaktadır. Kavur’un filmografisi içerisinde bir geçiş filmi olarak konumlandırılmaktadır. 2005 yılında hayatını kaybeden yönetmenin yurtiçi ve yurtdışında olmak üzere çeşitli ödülleri bulunmaktadır. Ömer Kavur’un siyasal ve kültürel ortam ile birey psikolojisini koşut bir perspektif içinde anlatmayı amaçlayan sineması, oldukça gelişkin bir çizgi sürdürmektedir.

Her insanda dünyanın, kendi gördüğü ve algıladığı şekilde var olduğunu sanma eğilimi vardır. “Kendisi için var olan şey’’ ancak insan pratiği süreci sonunda “bizim için olan şeyler’’e dönüşür. İnsanın zorunlu bilgi edinme aşamaları da buradan geçer. İnsanın dünya hakkında edindiği bilgi, ona doğa tarafından verilmiş duyu organlarıyla sınırlıdır. Körebe oyununda gözlerin bağlıdır, sesler vardır görmezsin ama duyarsın. Elini boşlukta uzatarak duyduğun seslerle karşındakini yakalamaya çalışırsın. Merkezdeki sensindir ama sesler gelmese yapacağın bir şey yoktur. Bir yanda karşındakini yakalamanın gücü bir yanda da boşlukta dönmenin heyecanı vardır. Görmek alışılmış bir eylemin dışında yeniden keşfedilir. İnsan alışkanlıklarının içinden düzenin derdest olmasıyla çıkar. Çıktığında yeni bir gözle bakar. Belki de görmeye o zaman başlar. Anlamaya, sormaya başlar, neyi, niçin yaptığına dair bir incelemeye tutar kendini.

Körebe Filminin Olay Örgüsü

Meral yalnız ve çalışan bir kadındır. Kızı Elif ile birlikte bir apartman dairesinde yaşamaktadır. Bir gün iş dönüşü eve geldiğinde kızının eve dönmemiş olduğunu fark eder. Kızının arkadaşından o gün Elif ’in okula gelmediğini öğrenir. Karakola gider ve kızının kayıp olduğunu bildirir. Eski kocası Halis’e haber gider. Halis avukatı Turgay ile eve gelir, Meral’i suçlar bir tavırda kızının kaybolmasından onu sorumlu tutar. Turgay araya girerek ılıman bir tavırla arabuluculuk eder. Elif ’i arama çalışmalarında Meral’e yardımcı olur. Halis Meral’e karşı suçlayıcı tavrını sürdürmeye devam eder. Bir noktadan sonra herkes Elif ‘ten umudunu keserek yaşamına geri döner ama Meral ve Turgay umutlarını kesmezler aramaya devam ederler. Gazetelere ilanlar verirler, duvar ilanları bastırırlar. Arama çabaları sırasında aralarında güzel bir dostluk oluşur. İş yerini arayan bir adamın, Meral’e kızının elinde olduğunu söylemesi ve bir milyon istemesi yeni bir umut oluşturur. Meral parayı bulmak için çalıştığı bankada usulsüzlük yapar. Parayı teslim etmeye gittiğinde ise kendisine bir oyun kurulduğunu görür ve adamlar tarafından dövülür. Ne yapacağını bilmezken Elif ’in kaçırılması ile ilgili muamma çözülür. Meral’in komşusu, Turgay’a giderek durumu anlatır: Kızının babası Recep, Elif ‘i kendi kızı zannetmiş ve kaçırmıştır. Turgay Recep’in kasabasına giderek ona gerçekleri anlatmaya çalışır. Recep kendisinin oyuna getirildiğini düşünerek Elif ’i vermeye razı olmaz. Turgay güç kullanarak Elif ’i kaçırır. Film Meral ve Elif ’in kucaklaşması ile biter.

Filmin Satır Aralarında 1980’lerin İstanbul’u, İnsanı, Toplumu

Meral boşanmış ve çalışan bir kadın olarak yalnızdır. Kızına bakarken de onu ararken de tek başınadır. Kızını bulma, arama çabası onu konforlu alanlarından uzaklaştırır; şehrin içine doğru iter. İtildiği bu dünya bambaşkadır. Karanlık, izbe, güvensiz, düzensiz, kalabalıktır. Yaşadığı şehrin bambaşka bir suretini görmek onu içinde bulunduğu dünyaya uzaklaştırır. Bildikleri ve bilmedikleri yer değiştirir. Sürekli kendini anlatmak durumunda kalır. İnsanın kendi güvenli alanının ihlal edildiği noktada çevresindeki insanlara, kurumlara güvenmenin, inanmanın zorluğu ortaya çıkmıştır. Dönemin ruhu ile beraber düşünüldüğünde karakol sahnelerindeki karanlık, gergin müzik bireyin devlet alanında ne kadar tedirgin olduğunu ortaya koymaktadır. İnsanlarda, poliste, habercilerde, arkadaşlarında, eski eşinde bir karşılık, bir anlaşılma bekler ama dedikleri duyulmaz, anlaşılmaz. Filmde kısa bir rolü olmasına rağmen, etkili bir karakter olan apartman yöneticisi, yaygın insan tiplerinden bir tanesi. Apartman yöneticisi Elif ’in kaçırılmasında hatta öldürülmesinde suçlu olduğunu düşündüğü bakkal çırağını, hiç araştırmadan, yargılamadan “sallandırmayı” önerir. İstanbul’a göç etmiş bakkalın çırağı Haydar’ın suçlu arandığında ilk akla gelen olması, şehirdeki kendini korumak için sonradan geleni dışlama tavrına dikkat çekmektedir.

Kavur, basının olayları sansasyonel durum yaratmak amacıyla çarpıttığını; basın için insan yaşamından, insanların duygularından, hatta gerçeklerden daha önemli olanın sansasyon olduğunu söyler. Kızının kayıp haberi için gelen gazetecilerin olayı magazinsel bir duruma çevirmesi de, darbenin etkisiyle etliye sütlüye karışmadan yüzeysel bir habercilik yapmalarına işarettir. 12 Eylül’ün katı yaklaşımı toplumun her alanında olduğu gibi, basın alanında da etkili olmuştur. Basın olaylara apolitik bir yaklaşım modeli koyarken, giderek halktan uzaklaşmıştır.

Avukat Turgay eşini ve çocuğunu kaybetmiş olmasının da etkisiyle Meral’in kızını arama çabasında ona en çok destek olan kişidir. Kızın bulunmasında ve umudun sürdürülmesinde büyük bir etkendir Turgay. O da üst sınıfa mensuptur. Resim sanatı ile uğraşmaktadır. Meral’e arkadaşlıktan ötürü bir alaka duymasında durumlara aynı noktadan bakmalarının da etkisi vardır. Meral’in eski kocası Halis ise ticaret ile uğraşmaktadır. Sürekli seyahatlerdedir ve kızını sık görmemektedir. Ticaretin kaygan bir zemin olduğunu bir kez olsun boş bırakmaya gelmediğini Turgay ile dertleşirken belirtmektedir. Turgut Özal’ın açılımları ile liberal ekonomi yönünde ilerlemelerin olduğu bu dönemde ekonominin sürekli devinim halindeki yapısına yönelik vurguları burada hatırlatmak, Halis’in sözlerini anlamayı kolaylaştıracaktır. Liberal ekonominin sonucu olarak özel sektörün iş hacmi yükselmiştir. Bu dönemde, iyi yaşama her şeyin en iyisini kullanma, estetik olan her şeye ulaşma, hayattan tat alma ve yükselen değerler gibi kavramlarla birlikte yeni tip Türk insanını oluşturma çabaları ortaya çıkmıştır.

Elif ’i arama serüveninde İstanbul’un sokaklarında dolaşılır. Dolaşılan sokaklar her yere ve herkese çıkmaktadır. Henri Lefebvre’nin Kentsel Devrim kitabında belirttiği gibi sokaklar, meydanlar karşılaşma mekanlarıdır. Şehir kendini devam ettirmek için benin alanını çizmek amacıyla ötekini oluşturur. Meral kabuğunun dışına çıkarak bakkal çırağı Haydar’ın yaşadığı yerde onun ve abisinin hâlini, bir ipucuyla gittikleri Surdibi’nde kimsesiz erkek çocuklarının hâlini, kızının peşine düşerek bindiği Sirkeci treninde gençlerin tavrını görür. Kabuğundan dışarı çıktıkça yalnızlığının ve kendi eliyle ertelediklerinin farkına varır. Bireyin birey olma serüveni çevresel etkilerle her daim ilişkili değildir. Kişi kendi içindeki gücü dıştan bir müdahale ile değil içten gelen bir istek ile ortaya çıkarır.

Gündelik hayat içine sürülmüş olan kadınlar, gündelik hayattan bir kale kurarlar; yine de, bilincin gereklerine yan çizerek, gündelik hayatın dışına çıkmak için çaba harcarlar. Düzeni oluşturarak sorumluluklarını yerine getirmeyi amaçlar kadın. Anne olma sorumluluğu, çalışan kadın olma sorumluluğu, boşanmış olma sorumluluğu, yalnız yaşayan kadın sorumluluğu listesi artarak devam eder. Meral’in kızını arayışı kendi iç yolculuğuna da yol açıyor. Kendisini, hatalarını daha iyi değerlendirmesini sağlıyor. Kendi düşündüğü gibi yaşamamasını, başkalarına göre yaşamını düzenlemiş olmasının bir özeleştirisini yapıyor kendi kendine.

Körebe filmi insanlara gözlerindeki bağları atarak şehrin içine bakmalarını sakin, yavaş bir dil ile söylemeye çalışır. Yaşanan değişim dönüşümlerin toplum içerisinde ortaya çıkardığı çeşitli yüzler gün yüzüne serilir. Site hayatı ile mahalle ortamı arasındaki farklılıklar, yaşamın sınıflar arasında farklı eşitsizlikler barındırması kayıp bir kızın hikayesinde ortaya serilir. Yaşamın her alanını bütünsel olarak manipüle eden ve içeren genelleştirilmiş bir ideoloji olarak gündelik, bireylerin toplumsal dünyaya bağlılıklarını pekiştirmekle kalmaz, gündelik hayat aynı zamanda ideolojik bir kitle kültürü tarafından cesaretlendirilmiş bir kaçış olanağına da zemin hazırlar. Gündelik hayat yaşamın içinde zamanın akışında kendini oluşturur. Oluşturduğu akış tüketim, alışkanlıkla beraberdir. Kurulu düzenin devam etmesini sağlar bir nevi.

Düzenin bozulmasıyla gündelik hayat kendi içindeki hareketi ortaya çıkarır. Alışkanlıkların sabit yolu değişir. Kurulu yapının yeniden inşa edilebileceği ortaya çıkar. Gündelik, donuk yaşamsal gerçekliğin temsili değil, devingen yaşamsal deneyimlerin, sürekli eskime ve yenilenmenin, yabancılaşmayı ortadan kaldıracak farklı perspektifleri mümkün kılacak düşünme ve direnme biçimlerinin de döngüsel olarak yaşandığı bir yer ve karmaşık bir nesnel gerçeklikler alanıdır.

1980 sonrası toplumsal ve kültürel hayatta Türkiye’de yaşanan değişimler, dünyada aynı döneme denk gelen küreselleşmenin ve ekonomiden benimsenen bireysel politikaların oturması, televizyonun yaygınlaşmasıyla görselleşme ve tüketim kültürünün benimsenmesi ile günümüzdeki yerini sağlamlaştırarak devam etmektedir. Meral’in evinde gördüğümüz refah seviyesi günümüzde çoğu evde kendini göstermektedir. Haydar’ın abisinin kaldığı ev gibi evlerde günümüzde bulunmaktadır. Ama göz önünde, arka mahallende değildir. Öyle bir yeri bulmak için şehir içinde mesafe katman gerekir. Şehir bir izolasyon alanına doğru geçiş yapmıştır. Kayıp bir kızı bulma arayışı içerisinde şehrin örtüleri kaldırılmıştır. Kaldırılan örtüler altında çeşitli hikayeler, çeşitli insanlar görülmüştür. Her insan kendi hikayesinde bir yol arayışındadır. Meral ve Elif ’in hikayesi ile İstanbul’un bin bir dünyası ile insanın kendi içindeki katmanlara doğru bir yolculuk paralel bir yol izlemiştir.

Kaynakça

1. Boztepe V. 1960 ve 1980 Askeri Darbelerinin Türk Siyasal Sinemasına Etkileri. Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi. 2017, 27, 153-179.

2. Orta N. Türkiye’de Yaşanan Sosyal Olaylar ve Türk Sinemasına Yansımaları (1980-2004). 2007. 18. 125143

3. Esen K.Ş. Ömer Kavur Sinemamızda Bir ‘’Auteur’’. 2015. İstanbul: Agora Kitaplığı

4. Tarkovski A. Mühürlenmiş Zaman. Füsun Anıt (Çev). 2008 İstanbul: Agora Kitaplığı

5. Ilgaz C. Türkiye’de 1980 Sonrası Dönem ve Türk Basını. İstanbul Üniversitesi İletişim Dergisi. 2003. 17. 115-120

6. Hakan F. Türk Sinema Tarihi. Nigar Pösteki (Der.). 2016. İstanbul: İnkılap Kitabevi

7. Lefebvre H. Modern Dünyada Gündelik Hayat. Başak Ertür (Çev). 2016. İstanbul: Metis Yayınları

8. Esgin A., Çeğin G. (Ed.). Gündelik Hayat Sosyolojisi Temalar, Sorunsallar ve Güzergahlar. 2018. Ankara: Phoenix Yayınevi

9. Yıldırım E. İdeolojik ve Estetik Boyutu İle Politik Sinema. 2018. Konya: Atlas Akademi

admin

H. deneme

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir