Darüşşifa ve  Sağlığın Mimarisi 

Yasemen Kesimoğlu

Günümüzde yaygın olan “düşük maliyet yüksek verim” anlayışı mimaride “az alanda çok yaşam” yaklaşımına dönüşmüştür. Gerek nüfus artışı gerekse şehirleşme gibi nedenlerle gri bloklar çoğalmıştır. Bahsi geçen düşünce biçimi yerleşim alanlarıyla beraber hastanelerin mimarisine de nüfuz etmiş, çok katlı yüksek hasta kapasiteli blokların oluşmasına yol açmıştır. Fakat yakın tarihimize baktığımızda yaşanabilir ve yaşama hizmet edebilir olmasının önemsendiğini görmekteyiz. Darüşşifalar, işlevselliği yapılan uygulamalar ve amaca hizmet eden araçların kullanımında öne çıkararak mimari ile yaşamın etkileşimde olduğunu gösteren eserlerdir. Buradan yola çıkarak bu derlemede darüşşifaların tarihinden, yapılandırılmasından, dönemin tıbbi anlayışından, uygulanan tedavi metotları olarak müzikle, su sesiyle ve şifalı bitkilerle tedavinin yanı sıra terapi yöntemlerinin mimari üzerindeki etkilerinden bahsedilecektir. 

Darüşşifa, tarihte hastalara şifa dağıtmak amacıyla külliye içerisinde cami, hamam, medrese gibi yapılarla birlikte inşa edilmiş dönemin hastanesinin genel adıdır. Darüşşifa, “sağlık evi, şifa evi” anlamına gelmekle beraber Arapça dâr (ev, yer, mahal) ve şifa (sağlık) kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Orta çağdan bu yana dârü’l-âfiye, dârüs-sıhha, dârü’t-tıbb, bîmâristân (hasta yurdu), bîmârhâne (hasta evi), mâristân, tîmârhâne ve şifâhâne gibi farklı isimlerle de anılmıştır.1

Tarihte İslam toplumunun inşa edilen ilk darüşşifası Emevi halifesi Velid Abdülmelik tarafından 707 yılında yaptırılmıştır.2 Daha sonra ise Abbasiler’in de bu yapıyı benimsediği görülmektedir. İlerleyen tarihlerde ise Büyük Selçuklu Devleti döneminde darüşşifalar daha da önem kazanmış, sonrasında Osmanlı tarafından Bursa’da ilk inşa edilen şifahane olan I. Bayezid/Yıldırım Darüşşifası ile bu gelenek yaşatılmaya devam edilmiştir.1

Edirne II. Bayezid Darüşşifası Mimari ve Akustik Planı – Ars- lan Terzioğlu’nun çizimidir.[8]

Darüşşifaların varlığını kişi ve kurumlardan bağımsız sürdürebilmesi için vakfedilen mülkiyetlerin belirtildiği, darüşşifa içerisinde çalışan hekim ve diğer kişilerin görev ve yetkinliklerinin tanımlandığı vakıfnameler bulunmaktadır. Vakıfnameler için kısaca darüşşifaların yönetmeliği de denilebilmektedir.3 Osmanlı dönemine ait vakıfnameler incelendiğinde darüşşifa görevlilerinin hekimler, ilaç hazırlayanlar ve diğerleri olmak üzere 3 grupta toplandığı görülmektedir. Hekimler kendi aralarında başhekim, hekim, cerrah ve kehhal şeklinde sınıflandırılmaktadır. İlaç hazırlayanlar şerbetîyân (eşribe-kûb), uşşâban, edviye-kûb ve aşşab (eczacı) olarak ayrılmaktadır. Diğer çalışanlar ise tabbah, kilardar (emin–i mahzen), kayyum, kasekeş ile ferraş, abrizi, cameşuy, dellak, nazır, vekilharç, kâtip, külhani ve bevvab, gassal ve imam olarak sıralanmaktadır.4

Darüşşifalarda uygulanan tedavi yöntemlerine geçmeden dönemin sağlık anlayışını kavramakta fayda vardır. Hastalık kavramı, hıltların dengesinin bozulması olarak tanımlanmaktadır. Bahsi geçen hıltlar dört adettir ve kan, balgam (beyin sıvısı), sevda (dalak sıvısı) ve safra (karaciğer sıvısı) olarak bahsedilmektedir. Tedavide başarılı olmak için hastanın hılt mizacı özenle belirlenmekte ve sonradan gelişen hılt dengesizliği giderilerek hastanın şifa bulması sağlanmaktadır.5

Külliye yapısına örnek olarak Edirne II. Bayezid Külliyesi (soldan sağa: medrese, darüşşifa, cami, kervansaray, aşhane- imaret)

Bu anlayışla yola çıkılan tedavi sürecinde hacamat, macunlar, şerbetler, merhem ve zerurlar, şifalı bitkiler, kokular, su ve son olarak da müzik tedavi aracı olarak kullanılmaktadır.2,5 Kullanılan metotlar yalnızca darüşşifanın eczanesinde kalmamış mimarisine de etki etmiştir. Bitkilerin yaydığı kokulardan, su sesinin getirdiği huzurdan, müziğin ruhtaki yankılanmalarından tedavi sürecinde faydalanırken peyzaj ve mimaride de izler bıraktığı görülmüştür.

Günümüz yöntemleriyle karşılaştırıldığında darüşşifalarda kullanılan tedavi yöntemlerinden müzikle tedavi ilgi çekmektedir. Eflatun müziğin asıl amacını aşağıdaki cümleleri ile belirtmiştir; “Biliniz ki filozoflar (hikmet sahipleri) müziği oyun ve eğlence için değil, kişiye fayda vermek, ruhî lezzetler sağlamak, insanın psikolojisini rahatlatmak, kuru mizaçları nemlendirmek (sıkıntıyı gidermek) fizyolojiyi dengelemek ve kanın akışını düzenlemek için ortaya koymuşlardır. Bu ilmi inkâr edenler ise müziği sadece meyhanelerde ve sokaklarda dinleyip ilkelerini, anlamlarını ve ortaya konuş sebebini kavramadan bu ilmin (müziğin) sadece oyun ve eğlence için olduğunu zannederek dinen haram kılmışlardır.”2

Edirne II. Bayezid Darüşşifasının akustik olarak tasarlanmış 3. avlusu.

Müzikle tedavide çeşitli makamlar kullanılmaktadır. Bu makamların burçlara ve ten rengine göre de seçilebilmesinin yanı sıra günün hangi saatinde hatta hangi mevsimde uygulandığı da önem arz etmektedir.1 Müzikle tedavide kullanılan başlıca makamlar şunlardır: acemaşiran, buselik, büzürk, hicaz, hüseyni, ırak, ısfahan, neva, uşşak, rast, rehavi, saba, zengule(zirgüle), zirefgent.2 Bu makamlar Ebu-Bekir Razi, Farabi, Hekimbaşı Gevrekzade Hafız Hasan Efendi gibi alimler tarafından sınıflandırılmış ve kullanılmıştır. Günün belirli vakitlerinde her hastalık için farklı makamlarda müzikler dinletilerek hastaların hem bedensel hem de ruhsal tedavisi yapılmıştır.5

Tedavide kullanılan müzik dönemin darüşşifa mimarisine de etki etmiş ve akustik salonlar inşa edilmiştir. Bu amaçla yapılmış darüşşifaların en güzel örneği Edirne II. Bayezid Darüşşifasıdır. Yapı 3 avludan oluşmakta ve bölümler ardışık olarak dizilmektedir. Mimari açıdan müzikle bağdaşmış bölüm ise son bölüm olan 3. avludur. Bu kısım diğer avlular gibi dörtgen şeklin aksine daire olarak tasarlanmıştır. Yapının tavanı normal yapıların aksine, sesin akustiği ve avluda bulunan herkese sirayeti için özellikle kubbe şeklinde inşa edilmiştir. Kubbede bulunan camlar hem aydınlık hem de hastalara ferahlık vermektedir. Ayrıca tepede konumlandırılmış fener sayesinde hava ve pis koku dışarı atılır ve avlu aydınlık hale getirilmiştir. Merkezde bir adet şadırvan bulunmakta ve daimî olarak su akmaktadır. Müziğin yanı sıra akustik yapının sunmuş olduğu imkanlar neticesinde su sesiyle de tedaviler sürdürülmüştür.2,6

Musikinin dışında darüşşifada kullanılan bir diğer ilginç tedavi yöntemi ise suyu temel almaktadır. Darüşşifalarda tedavi amacıyla suyun hem sıcaklığından hem ferahlatıcı etkisinden hem de sesinden faydalanılmıştır. Sıcak su ve buharı romatizma gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır.2,7  Aynı zamanda hekimler manevi temizlik için de suyun etkisini fark etmiş ve ruhsal hastalıkların tedavisinde o dönem için önem arz eden tedavi metotlarından biri olarak su sesinden istifade edilmiştir. Havuzlar ve şadırvanlar darüşşifa avlularında çıkardıkları su sesiyle hastalara huzur ve şifa vermek için kullanılmıştır. 7 Bununla birlikte su, temizliği anlatmaktadır. Bu nedenle darüşşifa mimarisinde akarsular tercih edilmiştir. Buradan yola çıkarak havuzlar iç içe geçmiş çanaklar şeklinde, suyun fıskiye aracılığıyla durmaksızın akabilmesi için özel olarak tasarlanmıştır. Şekil itibariyle dörtgen, sekizgen ve daire olarak avlunun ortasında konumlandırılan bu mimari tasarım ise hayat kaynağının su olduğu mesajını vermektedir. Tedavinin ve mimarinin birleştiği noktada ise hamam, şadırvan ve havuzların öne çıktığı görülmüştür.7

Nil Sarı tarafından yapılmış, darüşşifalarda uygulanan müzik- le tedaviyi tasvir eden minyatür
Edirne II. Bayezid Darüşşifasının avlusunda bulunan havuz

Darüşşifaların mimarisi gibi peyzajı da tedavi sürecinde kullanışlı olarak tasarlanmıştır. Darüşşifaların yakın çevresinde gölgelik, yer örtücü ve şifa vermek gibi çeşitli amaçlarla bitkiler tercih edilmiştir. Peyzajda kullanılan bitkiler kokusu, görüntüsü ve içerdiği bileşikler nedeniyle tedavide de kullanılabileceği için özenle seçilmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde yer verdiği, kokusu ile hastalara şifa veren bitkilerden bazıları şunlardır: nebati, deveboynu, müşk-i rûmî, yasemen, gül-i nesrin, şebboy, karanfil, reyhan, lale, menekşe, erguvan, şakayık, nergis, sümbül, buhur-ı meryem. Ayrıca bahçede bulunan meyve ağaçlarını ve çemenzârı (yeşil alanı) seyreden hastaların olduğu da bilinmektedir.7

Edirne II. Bayezid Darüşşifasının avlusundan bir görünüm

Özetleyecek olursak darüşşifalar kişi ve kurumlardan bağımsız kılınmış ve sürekliliği amaçlanmış kurumlardır. Bu doğrultuda vakıfnameler aracılığıyla hem sürdürülebilirliğini sağlayacak mülkler belirtilmiş hem de işleyişin çerçevesi çizilmiştir. Mimari olarak incelendiğinde ise hastalara huzur veren bir çevre oluşturulmaya çalışılırken aynı zamanda işlevsellik de ön planda tutulmuştur. Bahçede bulunan havuza, akustik özelliklere sahip bir salona, avludaki bitkilere ve ağaçlara, göze hoş görünmesi ve hastayı tedavi etmek amacıyla yer verilmiştir. Buradan yola çıkarak darüşşifalarda hem mimari hem de tedavi metotları açısından bütüncül bir yaklaşım benimsendiği görülmektedir. Nihayetinde ise darüşşifaların en ince ayrıntısına kadar planlanmış, her bir parçasının bir amaca hizmet ettiği, üzerinde düşünülmüş yapılar olduğunu söylemek mümkündür.

Kaynakça

  1. Aktaş S, Alkan M. XV. ve XVI. Yüzyıllarında Sultan Dârüşşifaları. Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; 2010.
  2. Kayalık F, Özdoğan Ö. Anadolu Kültüründe Şifahaneler. Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü; 2018.
  3. Akman A. Vakıf Medeniyetimizde Darüşşifalar. Koronavirüs Döneminde Güncel Hukuki Meseleler Sempozyumu;2020:425-440.
  4. Yıldırım N. İstanbul’un Sağlık Tarihi. İstanbul Üniversitesi; 2010.
  5. Kanikey Güvenç Eb, Demirtaş M. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Dönemindeki Şifahaneler VE Bu Şifahanelerde Uygulanan Tedavi Metodları. Yüksek Lisans Tezi. Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü; 2016.
  6. Bulut S. Edirne – II. Bayezid Darüşşifası’nda Akıl Hastalarının Tedavisi. In: Gençer M, ed. Türk-İslam Tarihinde Yükseköğretim – Selçuklu-Osmanlı Sınırlarında Gelenek ve Değişim. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayınları; 2015:89-104. 
  7. Bozkurt SG. Selçuklu ve Osmanlı Döneminde Darüşşifaların Avlu Özellikleri ve Avlularda Kullanılan Peyzaj Elemanları. Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi. 2020;13(1):32-41. 
  8. Bal Koçyiğit F. II. Beyazıt Tıp Fakültesinde Akustiğin Mimari Tasarıma Etkisi. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi. 2021;11(2):698-716. Accessed December 31, 2022. 
  9. Şengül E. Edirne Sultan Bayezid II Hospital. Turkish Neuro-Excursion. 2015;25:1-8.

Yasemen Kesimoğlu

Yasemen Kesimoğlu 1998 yılında İstanbul'da dünyaya gözlerini açmıştır. Sağlık bilimlerine ilgi duyan Yasemen, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nden 2021 yılında mezun olmuştur. 1 yıl yardımcı eczacılık görevini tamamladıktan sonra 2022 yılı haziran ayında İstanbul Topkapı Üniversitesi Plato Meslek Yüksekokulu Eczane Hizmetleri Programı'nda öğretim görevlisi olarak göreve başlamıştır. Aynı tarihte Yeditepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü'nde Biyoteknoloji doktorasına başlamıştır. Araştırma alanı ise eksozomların hedeflenmiş ilaç taşıyıcı sistem olarak kullanımıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir