Voluntourism: Gönüllülük mü, Turizm mi?

| Özlem Bildik |

Kum ve deniz tatillerinin, antik kent kalıntılarına ziyaretlerin tüketilmesinin ardından “daha egzotik, daha da egzotik!” olanın arayışıyla karakterize yeni dönem, farklı kültürel ve coğrafi harikaların deneyimlenmesi arzusuyla uzaklara yapılan büyük seferlerin dönemi. Bu dönemde, başta sayısal olarak en büyük turist popülasyonlarına sahip Amerika ve Avrupa’da yükselen yönelimle birlikte turistik ilginin gönüllülük faaliyetlerine kaydığı görülür. Yoksulluğun azaltılmasına katkıda bulunma ve refah sağlama iddiasındaki yardım etme eğilimi, sadece sivil toplum kuruluşlarının değil, gönüllülük ile turizm kavramlarının birleşmesinden doğmuş yeni bir endüstri kolunun kar amaçlı faaliyetlerinin de konusu olur. Kişilere, turistik amaçlar için ayırdıkları parayı iyiliğe ve yardıma dönüştürme imkanı sunan bu endüstri, vakti kıymetli olan beyaz adama kısa bir zaman diliminde bir yandan tatil yaparken bir yandan da iyilik yaparak dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmiş olmanın vereceği iç huzuruna kavuşmayı vaat eder. Volunteerism’in şekil değiştirmiş hali olarak karşımıza çıkan “voluntourism” (volunteer tourism/gönüllü turizmi) kavramı tam da bu vaat içerimi nedeniyle başlangıçta nispeten pejoratif bir anlamda kullanılmaktayken kısa sürede kanıksanarak bu faaliyetlerin genel ifadesi halini alır.

Alternatif Bir Turizm Türü:

Gönüllü Turizmi

Çevreyi koruma, kültürel ve coğrafi çeşitliliklerin devamlılığını sağlama ve muhtaçlara yönelik insani yardımlarda bulunma gibi amaçlarla uzak ülkelere gitmek, “kitle turizmi” olarak bilinen çerçevenin dışına çıkan farklı bir turizm deneyimi olarak “alternatif turizm” adını alır.

Gönüllülüğe dayalı alternatif turizm biçimlerinin son yıllardaki yükselişinin en güçlü nedeni, kitle turizmine kıyasla üstünlüklerine yapılan vurgunun ilk bakıştaki akla yatkınlığı ve ikna ediciliğidir. Genellikle zevk ve haz merkezli deneyimin amaçlandığı kitle turizminden farklı olarak zevki amaç olmaktan çıkarmasıyla ve yine kitle turizminde yer almayan toplumsal ve kişisel gelişim gibi deneyimlere imkan tanımasıyla gönüllülüğe dayalı alternatif turizm hatırı sayılır bir takdir görmekte ve teşvik edilmektedir. Yerel topluluklara yönelik olarak salt kâr dışında bir güdü ile belli bir bağlam oluşturulması açısından, bu gönüllü organizasyonların turizm endüstrisi için örnek olabileceği yönündeki beklentiler sıkça dile getirilir.1

Bir seyahat hareketliliğiyle boş zamanını ve parasını -zaten- bir şekilde sarf edecek olan turistin, bunu yaparken yerel toplulukların çeşitli ihtiyaçlarına duyarlı bir vizyon kazanmasına yönelik beklentilerle gönüllü turizmi, yeryüzünde yerleşik adaletsizliğin azaltılması umudunu besleyen bir misyon yüklenerek yücelir. Bu tür iyi beklentilerle idealize olmuş olsa da sektörün kâr amaçlı yanı, gönüllülüğü içeren turizm faaliyetlerinin tanımında kafa karışıklığına yol açar. Bu gönüllü faaliyetlerin, ticari yanıyla değil tutarlı bir felsefe ve ahlak çerçevesinde ele alınması ve doğru bir tanımının yapılması gerektiğinin önemle altı çizilir.1,2

Gönüllü, başkalarına fayda sağlamak için hizmet, zaman ve beceri sunan kişidir.3 Gönüllülük ise, finansal bir kazanç olmaksızın, gönüllü olarak tercih edilen, genelde başkalarına yardım etmeyi amaçlayan eylemdir.4 Wearing’e göre, uluslararası gönüllülük faaliyetleri bir tür seyahat biçimi olarak, alternatif turizm ve örgütsel gönüllülük gibi temel kavramları içeren spesifik bir turizm biçimini ifade eder.1

Gönüllülüğe dayalı alternatif turizm biçimlerinin en yerleşik ve meşhur örneği olarak ekolojik turizm (ekoturizm) gönüllü turizminin yapısını anlamak için elverişli bir prototiptir. Nesli tükenmekte olan hayvanlar, korunması gereken or manlar gibi ekolojiler, denizler ve deniz canlıları, uzak coğrafyalardaki içe kapalı toplumların yaşantısı ve kültürel zenginlikleri gibi çok çeşitli amaçlara sahip koruma programları ekoturizm kapsamındaki faaliyetler içinde anılabilir. Bu türden bir gönüllülük organizasyonu, faaliyete konu olan ekolojik koruma kapsamında, ev sahibi topluluğun korumaya konu olan şey hakkındaki değerlerini teşvik etmeyi ve onlara farkındalık kazandırmayı amaçlar. Ekolojiyi koruma amacı bir açıdan da, gözlemleme ve öğrenme arzusundaki bu misafir gönüllünün “ev sahibinin evi”ndeki mevcudiyetini meşrulaştıran bir gerekçe niteliği yüklenir.

Burada üzerinde duracağımız gönüllü turizm faaliyetleri, ekoturizmin haricinde kalan, doğadan ziyade insanları ve yaşantılarını konu alan projeleri içeren faaliyetlerdir ve “gönüllü turizmi” olarak anılacaktır. Yetimhaneler, okullar, su kuyuları inşa edilmesi, büyük veya küçük çaplı sosyal hizmetler ve bu yazının özel bir başlığı olan sağlık hizmetleri ilk akla gelen faaliyet alanlarıdır.

Ekoturizmde doğaya dönük olan ilgi, bu gibi toplumsal hizmetleri konu alan gönüllü turizminde insana yönelir. Bu yönelim sırasında üslubun insana göre uyarlanmaması ve yöntem ve araçların bu doğrultuda kalibre edilmemesi hatasına düşülebilir. Her ne kadar yardım amaçlı faaliyetler olsalar da yapıları gereğince bu programların merkezinde farklı kültürlere temas etme olgusunun yer almasının, bu programlara gönüllü katılımının temel motivasyon kaynaklarından biri olduğu inkar edilemez. Gelişmiş topluluklar ile gelişmemiş olanlar arasındaki ayrımın alabildiğine açılmasıyla birlikte kapalı kültürlerin cazibesi daha da artmıştır. Söz konusu bu ayrım üçüncü dünya kavramsallaştırmasını pekiştirir bir tavır takındığında, bir kültürü tanıma motivasyonuna dayanan bu seyahatin bir “müze ziyaretinden” farkının açıkça ortaya konmasına gerek duyulabilir. Ev sahibi halklarla temas kurmanın cansız, tek yönlü bir gözlemleme, kişisel bir tatmin nevinden olup olmadığının sorgulanması ve bu tecrübe sırasında ev sahibi topluluk ile kurulan ilişkinin ne ölçüde “iki yönlü” bir etkileşim olabildiğinin tespit edilmesi gerekir.

Dünyaları ve bu dünyalara ait kavramların zihindeki yerlerini birbirinden izole ederek öteki dünyayı var etmek ve o ötekini kendinden başka bir “şey” olarak görüp göstermek, öteki dünyaya olan merakı, görme ve deneyimleme arzusunu uyarır. “Öteki dünya” teması, ütopya ve distopya kurgularına ilham vererek edebiyatta ve sinemada önemli anlatılara bürünür. Sinemaya Kayıp Dünya adıyla uyarlanan Jurassic Park bunun güzel bir örneği olarak anılabilir. Bu deneysel eğlence parkının bulunduğu Isla Nublar, gerçek bir ada değildir. Volkanik bir çıkıntı olan ve tropik bitkilerce zengin bu adada yerin delik ve çatlaklarından buhar fışkırdığı için ada daima yoğun bir sis tabakası altında gizlenir. Anakaradan buraya deniz yoluyla ya da helikopterle ulaşılır. 5 Dinazor üretim tesisinin yer aldığı bu adada çıkan bir kasırga sonucunda tesisler yıkılmış dinazorlar serbest kalmıştır, birkaç yıl içinde dinazorlar büyümüş ve birer canavara dönüşmüşlerdir. Bunun üzerine tesisin kurucusu dinazorları doğal çevrelerinde “korumayı” amaçlamıştır çünkü buradaki “ticari potansiyelin” farkındadır. Bu tuhaf adayı ve dinazorları görebilmek için ziyaretçiler/turistler buraya devamlı seferler düzenlerler.

Jurassic Park’ta otantik öğeler dinozorlarken, Michael Crichton’ın bir diğer kurgusal senaryosu olan Westworld’ünün Delos Parkı’ndaki otantik öğeler insanlardır. Her iki kurgusal dünyanın ortak özelliği, turistleri hedefleyen cazibesinin merkezinde aşırı fantazi kavramının yer almasıdır. 6 Bu turistik seyahatte, gelişmiş dünyadan farklı ve otantik olan o “öteki” dünyaya yapılan kısa yolculuk ile turistin, kurallarına tâbi olduğu kendi dünyasındakinden farklı nitelikte ve dolayısıyla gözlemlenmesi, dokunulması, tecrübe edilmesi bütünüyle meşru bir alan turistin deneyimine sunulur. Buraya misafir olarak gelen turiste bu vadideki ev sahiplerinin “başka” türden insanlar olduğu söylenir. Buradakilerin, acı gibi insana ait duyguları gerçek dünyada aşina olduğumuz biçimde algılamadıklarını öğrenen turistin bu duruma alışması son derece kısa sürer. Burası, insanların zarar görmedikleri, dolayısıyla istismar edilmelerinin söz konusu olmadığı ve buna bağlı olarak da turistin deneyimlerinin gayrı-ahlakî bir nitelik taşıma riskinin bulunmadığı, herhangi vicdanî bir hesaplaşmayı gerektirmeyecek “özgür” bir alandır.

Bunlar ve benzeri birçok anlatı yukarıda bahsedildiği üzere arzu edilmeyen bir ihtimal olarak misafir-ev sahibi arasındaki etkileşimin tek yönlülüğünü resmeder. Küreselleşme sayesinde dünya vatandaşı haline gelerek sınırlara bağımlı kalmaksızın dünyanın her yerine çat kapı gidebilme imkan ve hakkını kendinde gören bu “misafir” geldiğinde ev sahibi onu ağırlamak ve ondan gelen her şeyi sorgusuz sualsiz kabul etmekle mükelleftir. Gönüllü turizmindeki misafir-ev sahibi ilişkisi tam da bu türden bir ilişki olma potansiyelini bünyesinde barındırdığından,  bu ilişki biçiminin neden olabileceği zarar ve risklerin önünü alabilmek için dakik bir özen göstermek ve bütün faaliyeti bu hassas zeminde planlayarak uygulamak iyi niyetli bir gönüllü yardım organizasyonunun birincil yükümlülüğüdür.

Yukarıda tanımları verilen genelde “gönüllülük” ve daha özelde “gönüllü turizmi” alanlarındaki faaliyetler, amaçlarına, düzenleyen kuruluşların vizyon ve misyonuna ve programların biçimine (uzun/kısa) ve içeriğine göre birbirinden çok farklı şekillerde olabilmektedir. Sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan gönüllülük faaliyetleri; gönüllü turizmine yönelik kâr amaçlı turizm şirketlerinin gönüllülük programları; misyonlar gibi dini kurum ve kuruluşların faaliyetleri bunlar içinde sayılabilir. Bu programlar, profesyonel kurumlar tarafından yapıldıklarında uzun süreli projeler olarak da düzenlenebilirler. Ancak gönüllü turizmi dendiğinde akıllara çoğunlukla “kısa süreli gönüllülük programları” gelmektedir.

Dünya çapındaki yaygınlığıyla  kısa süreli gönüllülük programları* gönüllülüğe ilişkin literatürün en büyük kısmını oluşturur. Bu literatürde kısa süreli programların yararlarına odaklanan ve bunları teşvik eden çalışmalar yanında bunların mevcut ve muhtemel zararlarını konu alan çalışmalar da bulunur. Örneğin, kısa süreli gönüllülüğün yararlarını araştırmaya yönelik  bir çalışma uluslararası gönüllülerin, beceri düzeylerinden bağımsız olarak organizasyonlarda yer alabildiklerini ve bu kısa süreli gönüllülerin sağladıkları en büyük faydanın ancak “ekstra bir el” olarak vasıfsız bir emek düzeyinde kaldığını söylemektedir.7

Dünya çapında oldukça farklı amaçlarla gönüllü turizm faaliyetleri düzenleyen çok sayıda organizasyon bulunmaktadır. Örneğin, bu organizasyonların bir listesini sunarak bu alanda bir kılavuzluk fonksiyonu üstlenen Volunteer Vacations adlı kitabın giriş bölümünde farklı yaş ve karakterde ve farklı donanımlara sahip herkesin kendine uygun bir organizasyon bulabileceği coşkulu bir dille ifade edilir:8

“Hayvancılıkla uğraşmak size göre olmayabilir belki, ancak çok çeşitli alanlar var: arkeolojik keşiflere çıkın, uzak köylerde sağlık hizmetlerine yardımcı olun, güzel dağ iklimlerinin izini sürün veya evsizler için evler inşa edin. (…) Dünyada çok fazla ihtiyaç var ve sahip olduğunuz beceriler, bu ihtiyacı karşılamada çok iyi bir şekilde kullanılabilir. (…) Düzenli bir tatili kendinize, başkalarına ve toplumunuza gerçekten fayda sağlayacak bir deneyime dönüştürme ihtimalinizin sizin için yararlı olacağını umuyoruz. Bu projelerde rol alan herkes tatillerinin, en az hizmet verdikleri topluluğa olduğu kadar kendilerine de faydalı olduğunu söyleyerek evlerine dönüyorlar. (…) Gönüllü tatiller dünyaya bakış açınızı değiştirebilir, size yeni beceriler kazandırabilir ve başkalarının hayatlarını büyük ölçüde etkileyebilir. Sıra dışı bir tatil yapmak ve yeteneklerinizi kendinizi ve topluluğunuzu daha iyi hale getirmek amacıyla kullanmanız için ilham vermeyi umuyoruz.”8

Yerlilerin ve ziyaretçinin turizm faaliyetinden elde edeceği faydayı merkeze alan ve yerli halkın refahını sağlamayı amaçlayan gönüllü turizmi, bir kalkınma stratejisi olarak görülür.1 Ancak gerçekleştirilen seyahatin en temelde neyi amaçladığı, üzerinde durulmayı hak eder bir noktadır. Örneğin ekoturizmde ekolojik bir koruma amaçlanırken sonuçta bu koruma hakiki anlamda sağlanmış olur mu? Bu bağlamda, korunması amaçlanan alanlara yapılan gönüllü seferleriyle aslında o alanların daha da tahrip olabileceği tehlikesine de dikkat çekilmektedir. Bu seyahatlerin görünürdeki koruma amaçlarının ardındaki motivasyonun söz konusu ekolojiyi görmek, gözlemlemek amacıyla kitle turizmindekine benzer bir kişisel tatmin sağlamak mı olduğu hususu sıklıkla sorgulanır.

Gönüllülük ve turizm kavramlarını birleştiren bu olgunun ağırlık merkezi, yapılan faaliyetin türüne ve şekline, amaçlanan faydanın ciddiyetine ve gönüllülerin motivasyonuna göre değişiklik gösterebilir. Örneğin özellikle uzun süreli gönüllülük faaliyetlerinde baskın kavram gönüllülük olurken, kısa süreli faaliyetlerin çoğunlukla tatil ve turizm odaklı olabileceğine dikkat çekilir.9, 10

Bu organizasyonların kişisel reklam çalışmalarında kullanılmaya elverişlilikleri ve özgeçmiş belgelerinin önemli bir öğesi olmaları gibi nedenler cazibesinde önemli bir paya sahipse de dünya çapındaki bu ciddi boyutlu yönelimin tek nedeni şüphesiz bu olamaz. Gönüllü organizasyonların yapısında içkin olan, başka kültürlerle karşılaşma ve etkileşme imkanı, bu faaliyetleri çekici kılan belki de en önemli özelliktir. Otantik bir keşif anlamına gelen böyle bir seyahat, birçok insanın sahip olmak isteyeceği türden bir deneyimdir.

Gönüllü turizmine ilişkin literatürün büyük bölümü bu etkileşimi konu alır ancak çoğu yalnızca gönüllüler tarafına odaklanır. Başka kültürlerden insanlarla karşılaşmaya imkan tanıyan böyle deneyimlerin, birtakım kişisel kazanımlar sağlayacağı birçok çalışmada ifade edilmiştir.11-14 Örneğin, yeni bir kültüre temas etmenin kişisel gelişime etkisini araştıran bir çalışmada, kişiye, daha fazla toleranslı olma, insanların bireysel farklılıklarına dair daha fazla şefkat ve anlayış gösterme, yeni değerler, inançlar ve yaşam biçimleri hakkında bilgi edinme ve daha küresel bir perspektife sahip olma gibi özellikler kazandırdığı belirtilir.15

Alternatif turizmin kitle turizminden farkını, gönüllü turistlerin, şahsî deneyimlerine ilişkin değerlendirmelerinden yola çıkarak, bu gönüllülerin öykülerindeki unsurları ve temaları inceleyerek ortaya koymayı amaçlayan bir çalışmada, bir projedeki gönüllü turistlerin, yaşadıkları tecrübelere dayanarak kişisel gelişimlerine katkıda bulunacak ve aynı zamanda sosyal/doğal/ekonomik ortamlara katılarak karşılıklı yarar sağlayacakları bir turist deneyimi aradıkları belirtilir.1

Bir diğer çalışmada, öğrencilerin yabancı kültürlerle tanışmalarının yabancı dillerdeki yeterlilikleri, uluslararası konular hakkında bilgileri, kendi ülkelerine ilişkin bilgi ve tutumları ve kariyer hedefleri konusundaki olumlu sonuçlarından söz edilir.14 Başka bir çalışma ise sosyal öneme sahip işlerde birlikte faaliyette bulunmanın, anlayışı ve arkadaşlıkları geliştirdiğini ve gönüllülük programlarında –içerik ve amaç ne olursa olsun- aslolanın gönüllü ile yerli halk arasındaki kişisel karşılaşma olduğunu söyler.13 Çoğu böyle çalışmalardan oluşmuş gönüllülük literatürü büyük ölçüde bu faaliyetlerin gönüllü tarafına odaklanmış görünür. Bu etkileşimin diğer tarafını oluşturan yerlilerin bakış açısını ele alan çalışmalar ise yok denecek kadar azdır. Bu dengesiz durum bir yanıyla da, çalışmaları gönüllülerle yapmanın kolaylığından kaynaklanmaktadır.

Özetle, bu deneyimin hedef ve çevre ile etkileşim boyutu, uluslararası gönüllülük kavramının merkezî sayılabilecek ölçüde önemli bir unsurudur. Ancak bunun, yapılan çalışmaların odak noktası olması gönüllü programlarının amacının yalnızca yabancı kültürlerle karşılaşma, etkileşme ve bu sayede kişisel gelişim gibi kazanımlar elde etmeye indirgenmesi riski taşır. Van Engen, kısa süreli gönüllü girişimler hakkındaki bu riske işaret ediyor: “Binlerce insan başkaları için değil, kendileri için bir şeyler yapmak amacıyla her yıl tatile ayırdıkları paralarını bu amaçla kullanıyorlar, gönüllüler kendilerine mi fayda sağlıyorlar?”9  

Kaynak-fakir popülasyonların yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen gönüllü turizminin muhtemel olumlu etkileri göz ardı edilemeyecek denli önemlidir. Şüphesiz ki bu organizasyonların çoğu, muhtaç hedef topluluklardaki yaraları sarma amacını büyük ölçüde gerçekleştirirler. Ancak gönüllü turizmi konusundaki mevcut literatürün çoğunlukla olumlu yönlerine ağırlık verilirken olumsuz yönlerinin aynı titizlikle ele alınmadığı eleştirisi, üzerinde dikkatle durulmaya değerdir.10 

Gerçek dünyadan kalkıp otantik dünyalar tanıma ve yaşam biçimlerini deneyimleme motivasyonuyla çıkılan bu seyahatte karşılaşılacak yerlilerin “başka türden” veya “öteki” oldukları algısından azade bir kavrayışla kavranmasını ve yardım elinin gölgesinde gizli muhtemel bir zararın önlenmesini garantiye alabilmek için gönüllü turistlerin motivasyonlarını ölçebilecek bir araca sahip değiliz. Gönüllü turizminin ahlakının soruşturulması gereği de tam bu eksiklik zemininde doğar.

Gelişmekte olan ülkelerde kâr amaçlı kuruluşların kendileri ve hizmet sundukları gönüllüler tarafından vaat edilen değer ve ideallere karşı etkinliğin incelendiği bir çalışmada, bu yolla muhtaçlara yardım götürmenin, Batılıların özgecil ihtiyaçlarına hizmet ettiği iddia edilir.16 Kâr amacı gütmeyen diğer uluslararası kuruluşlar ve gönüllülüğe dayalı hayırseverlikler konunun dışında tutularak, gönüllü turizminin gelişmekte olan ülkeler için faydalı olduğu ve “fark yarattığı” inancına yönelik bir sorgulama yapılır: Batılıların, gelişmekte olan ülkelere yardım etme ve eğitme konusundaki iş birliğinin yoksullar için önemli faydalar sağlaması bu kâr amaçlı kuruluşların hakim söylemini oluşturuyor ancak hakikatte böyle bir  gönüllülüğün, gelişmekte olan dünyada muhtaçlığın azaltılmasındaki etkinliği nedir?16

Gönüllü faaliyetlerin temel motivasyon kaynağı olarak muhtaçlara yardım etmek genellikle ilk sırada gelir. Bu kavramın merkezde olması bu faaliyetlerin cazibesi için ne denli sağlam bir neden oluşturuyorsa beri yanda bu gönüllü faaliyetlere yöneltilmesi gereken biçimsel ve içeriksel eleştirel değerlendirme imkanını da  o denli köşeye sıkıştırır. Yardım duygusu, kültür, din, dil, coğrafya fark etmeksizin algımızda bütünüyle nahif ve dokunulmaz bir zemine oturur ve bu zeminin riski,  yapılan yardımın mahiyetinin ve hakikatte neyi amaçladığının sorgulanmasından alıkoyucu hatta men edici bir işlevinin olabilmesidir.

Bütünüyle iyi niyetli olarak yardım etmeye yönelmek, yapılan eylemin dosdoğruluğunu garanti edebilir mi? Bu soruya verilecek cevaba göre, eyleme yüklenen değer de değişkenlik gösterebilir. Bu çerçevede düşünüldüğünde, bir kültürden diğerine, bir bakış açısından bir başkasına, aynı eylemin değerler alanında farklı karşılıklar bulması kolaylıkla anlaşılabilir hale gelir. Yardımın ihtiyacı hakikatte giderip gidermediğine ve ihtiyaç sahiplerinde maddi-manevi nasıl bir karşılık bulduğuna bakılmaksızın, ihtiyaç duyulan şeyin muhtaca bir şekilde ulaştırılmış olmasını yeterli görmek bazen yalnızca bir vicdan rahatlatma eylemi olmaktan öteye gidemeyebilir.

Özellikle kısa süreli gönüllülük çalışmalarının uluslararası kalkınmaya sürdürülebilirlik ve yararlılık açısından katkısı tartışmalı bir konudur. Bu kısa süreli gönüllü turizm faaliyetlerine katılanlar, yıllık izinlerini anlamlı hale getirmek isteyen yetişkinler olabileceği gibi, lisans eğitiminin sonunda staj dönemindeki öğrenciler veya lisans-öncesi öğrenciler de olabilir.

Batı’da birçok ülkede lise ile üniversite arasında okulda eğitim olmaksızın bir yılın boş bırakılması genel bir uygulama olarak kabul edilmiş ve bu uygulamanın yerleşmesi, beraberinde boşluk yılı endüstrisinin oluşumunu getirmiştir. Bu boşluk yılında (gap-year) gençler çalışma hayatında bulunmak, çeşitli bilim, sanat ve spor dallarında eğitim almak, pratik yapmak, ticaret yapmak ya da kültürel değişim programlarında ve gönüllülük seyahatlerinde yer almak gibi faaliyetler yoluyla farklı deneyimlere sahip olarak kişisel gelişim imkanı bulurlar.17 Gönüllü turizmine katılmak boşluk yılında yapılan en yaygın ve popüler faaliyetlerden biridir.18

Kâr amaçlı kuruluşların eksikliklerine odaklanan literatüre dair bir değerlendirmede, organizasyonlardaki düzenlemelerde mevcut eksikliklere ve gönüllülüğün sürdürülemez yapısının genel sonuca olan muhtemel olumsuz etkisine dikkat çekilir.16 İlgili literatürde, gelişmekte olan ekonomilerin büyümesini engelleyen ve endüstriyel olması nedeniyle beşeri sermayenin ilerlemesini sınırlayan iş stratejileri eleştirilir. 16

Belli periyotlarla bir yere yardım götürüldüğünde orada dışarıdan sürekli gelen bu yardıma karşı bir bağımlılık hali gelişebilir. Ev sahibi topluluklar dış yardım kaynaklarına güvenmeyi öğrendikçe gönüllü turizmi projelerinin bağımlılığa yol açabileceği ve bu anlık kazanımların bir topluluğun sürdürülebilir gelişme kapasitesine zarar verebileceği sıklıkla vurgulanan noktalardan biridir.2  Gönüllü turizmi projelerinin her zaman durdurulabilme ihtimali olduğundan, böyle bir bağımlılığın gelişmesi, ev sahibi toplulukları son derece savunmasız ve muhtaç hale getirebilir. Bu durum genel olarak, amaçlanan fayda için kısa süreli yardım organizasyonlarının yetersiz kalabileceği ve hatta bazen zarar bile verebileceği kötü planlamanın olumsuz bir sonucu olarak görülür. Ayrıca dışarıdan gelen bu gönüllü işgücünün, yerli halkın ilgili alanlardaki istihdam olanaklarını engelleyici bir yanı da olabilir.

Kimileri de bunu kasıtlı bir bağımlılık oluşturma tutumu olarak görürler. Buna göre, amaç muhtaçlığın ortadan kaldırılması değildir ve yerli halkın kendi kaderini tayin edebileceği bağımsız bir duruma ulaşması arzulanmaz. Sömürgeci ilişkilerin gerek kültürel gerek siyasi pek çok farklı düzlemde devam ettiğini savunan postkolonyal teori çerçevesinde düşünüldüğünde, muhtaç halklara yapılan yardımlar, “öteki” kavramını besleme ve hatta kendine bağımlı hale getirerek kontrol etme ihtimalini barındırır. Bu çerçevede, Avrupalı koloniciler tarafından dünyanın yeniden şekillendirildiği ve Avrupa kolonileri üzerinde, özellikle de Güney Afrika’da icat edilen ırkçılık konusunun, sömürü amacına ulaşmak için bir araç olarak kullanıldığı savunulur.19

Bu bağımlılık ihtimalini önleyebilmek için yardım programlarında yerlilerin aktif katılımcı olmaları ve sürdürülebilir hizmetin sağlanabilmesi için eğitime tâbi tutulmaları önerilir. Bu ise ancak uzun süreli projeler kapsamında mümkün olabilir.10,20 Gönüllülük yaygınlaştıkça, standardizasyon ve akreditasyon çalışmalarının teşvik edilmesiyle gönüllülük uygulamasının profesyonelleşmesine yönelik çabalar da artmaktadır.21

Profesyonel gönüllü turizm şirketlerinin bazıları bu öneriler doğrultusunda yerli çalışanların desteklenmesi için yapıcı girişimlerde bulunmaktadır. Yetimler ve yetimhanelerle ilgili gönüllülük faaliyetleri buna örnek verilebilir. Yetimhaneler gönüllülük faaliyetleri için oldukça ilgi çekici merkezler olmuşlardır. Haliyle “Global Crossroad” gibi birçok gönüllü turizm şirketi, yetimlere yönelik gönüllülük faaliyetleri düzenlemektedir. Gönüllü turizminde önemli bir teşvik ve faaliyet kolu olan ve genelde ilgiyi aile ve toplum bakımına yönelten dini gruplardan Katolik Kilisesinin, yetimhaneler kurma konusunda oldukça aktif olmasına rağmen şimdilerde politikalarını değiştirdiği belirtilmektedir.22 “The Christian Alliance for Orphans” tarafından, çocuklarla çalışan kısa-süreli gönüllüler için bir rehber yayınlanmış ve bu rehberde, gönüllü gezileri düzenleyen kurumlara, öncelikle her çocuğun yüksek yararını gözetmeleri tavsiye edilmiş, çocukların bakımıyla doğrudan gönüllülerin ilgilenmesi yerine yerel bakıcıların desteklenmesi yoluna gidilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda, yetimhanelere artık gönüllü göndermeyeceğini açıklayan “The International Volunteer HQ” gibi örnekler üzerinden, bu bakış açısı değişikliğinin uygulamaya yansıtılmaya başladığını söylemek mümkün.22

Gönüllü turizminin yerli halkta yardıma bağımlılık oluşturması dışındaki başka pek çok muhtemel olumsuz etkisine de literatürde dikkat çekilir.10 Yerli halkın bu hizmetlere katılım eksikliği nedeniyle, muhtaç topluluğun gerçek istek ve ihtiyaçlarının gözden kaçırılması, ihmal edilmesi ve gereksiz veya tatmin edici olmayan işlerin yapılması bu olumsuzluklardan biridir. Bu da hem maddi bir israf hem de gönüllü işgücünün boşa harcanması anlamına gelir.

Bir diğer olumsuzluk ise gönüllülerin beceri eksikliklerinin işlerdeki ilerlemeyi zorlaştırmasıdır.10 Gönüllü olarak yaptığı işte yeterli derecede donanımlı olmayan kişi bir zarara neden olmuyor gibi görünse de, işlerin aksamasına yol açarak hizmet veren ekibin enerjisini, koordinasyonunu ve motivasyonunu zedeleyebilir. İletişimin özellikle önem arzettiği faaliyetlerde yerli halkın dilini bilmemekten dolayı hedef toplulukla gerekli iletişimi sağlayamamak, gönüllünün kişisel yetersizliğine bir örnek olarak gösterilebilir. Bu, hizmetlerin hedef toplulukta algılanan etkinliklerini en çok etkileyen faktördür ve gönüllüler tarafından yapılan işin bulması gereken karşılığın zayıf hatta olumsuz olmasına neden olabilir.7

Gönüllülerin hedef toplulukla doğru bir iletişim kuramamaları yalnızca aradaki dil sorunuyla sınırlı değildir; aynı zamanda kültürel algılardaki farklılıklar da bu iletişimi güçleştirebilir. Faaliyetlerden önce gönüllülere yeterli oryantasyonun sağlanmaması halinde, kültürlerarası iletişimin hassas yapısının önemsenmemesi örneğin “özendirme” ile sonuçlanabilir. Bu durumun “gösteri etkisi”ni (demonstration effect) tetikleme ihtimaline dikkat çekilmektedir.10 Gönüllülerin ihtiyaç sahipleri üzerinde oluşturabilecekleri olumsuz bir intibanın önüne geçebilmek için ilk elden verilebilecek tavsiye alçakgönüllü bir tutumun benimsenmesidir.

Yardım götürenlerle yardım alanlar arasındaki iletişimde yaşanan olumsuzluklar, aradaki ilişkinin kurulma biçiminin bir sonucu olarak da görülebilmektedir. Örneğin, gönüllülük endüstrisinin, yabancı dünyadaki yoksul ve muhtaçların insanlık onuruna saldırarak ırkçı ve önyargılı inançları güçlendiren modern bir ideolojinin inşasını teşvik ettiğini savunan Mutua, bu ilişkiyi vahşet, kurban ve kurtarıcı şeklindeki üçlü  bir tema üzerinden açıklar.23 Mutua, sorumluluğu sırtında bir yük olarak hisseden beyaz adamın, yardım etmeye çalıştığı kişileri dehümanize ederek (insanlıktan çıkararak) modern ideolojik yapıya uyarladığını öne sürmektedir.23 Ona göre, gelişmekte olan bir ülkenin hükümetinin ya da kültürünün insan hakları normlarına boyun eğmemesi nedeniyle barbar olduğunu ima ederek, Batılı aktivistler yoksulları pasif kurban olarak tasvir ederler. Bu mağdurların, Batılılar tarafından, kendilerinden “kurtarılmaya” ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaç, gönüllülüğün, Batılı insanın omzunda hissettiği sorumluluğu hafifletmenin bir yolu olarak görülüp yükselişini gerekçelendirir.23

Son olarak, interkültürel bir deneyim olması yönüyle gönüllü turizminin, “yoksulluğun rasyonelleştirilmesini” ve “öteki kavramsallaştırmasını” desteklediği iddiası da olumsuzluklar arasında sayılan önemli başlıklardır.10 İnanılmaz yoksulluk, hastalık, açlık ve sefalet içinde yaşadıkları özellikle vurgulanan ev sahibi topluluklara yardım götürmek sayesinde gönüllülerin kendileriyle gurur duyacakları ve evlerine büyük bir başarı hissiyle dönecekleri vaadinin gönüllü turistleri teşvik etmek amacıyla kullanımı ciddi bir eleştiriye konu olur.18 Burada sadece yoksulluğa vurgu yapılmakla kalmaz; aynı zamanda gönüllülerin, maddi varlıktan yoksun olmalarına rağmen yerli halkın nasıl da mutlu ve hayatla barışık göründüklerine ilişkin tespitleri üzerinde durulur. Her ne kadar yoksulluğa ilişkin farkındalık oluşturmak değerli olsa da, nihai noktada bu tespitlerin, küresel eşitsizliğin kanıksanmasının ve “fakir ama mutlu” gibi romantik söylemlerle yoksulluğa rasyonel bir zemin atfedilmesinin aracı olabileceğine işaret edilir.18 Bu anlamda, yoksulluk ve öteki gibi kavramların sürekli olarak yeniden üretilmeleri tehlikesi söz konusudur. Öteki kavramsallaştırması ise, ötekinin sistematik olarak yadsındığı ve ona herhangi bir insanlık özelliğinin atfedilmediği bir zeminde gerçekleşir.  (Detaylı okuma için bkz: Fanon, 2007)24 Yardım etme misyonu, ötekileştirmeye hizmet eden bir araç halini alabilir. Kültürel farklılık, ötekilik ve üstünlük gibi kavramlar çerçevesinde düşünüldüğünde yardımın eşitler arasında gerçekleşen bir olay değil yönü yukarıdan aşağıya doğru olan bir lütuf olarak görülme olasılığı yükselir. Bu nedenle özellikle yerli halkta bulduğu karşılık açısından, yapılan yardımın içeriğinden ziyade üslubu daha önemli hale gelir.

Gönüllü Turizminde Sağlık Hizmetleri

Az gelişmiş ülkelere ve kaynak-fakir topluluklara yönelik faaliyetleri içeren gönüllü turizmi kapsamında sağlık bakım hizmetleri de yer alır. Kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları bünyesinde ve profesyonel sağlık çalışanları tarafından yapılan gönüllü sağlık bakım hizmetleri hariç tutulacak olursa bu alandaki faaliyetler gönüllü turizmi sektöründe faaliyet gösteren kâr amaçlı şirketler tarafından gerçekleştirilmekte ve sağlık profesyonelleri dışındaki kişiler de bu faaliyetlerde gönüllü olabilmektedir. Gönüllü turistler tarafından yapılan bu faaliyetler “medical voluntourism” olarak adlandırılır.

Gönüllü turizminin farklı yönlerine ilişkin değerlendirmeleri sağlık hizmetlerindeki gönüllü turizm faaliyetlerine teşmil etmek mümkündür. Gönüllü girişimlerin eleştirilere hedef olan tarafları, sağlık bakım hizmetleri söz konusu olduğunda daha da hassas bir yapıya bürünür. Bu durum bir yanıyla gönüllü sağlık hizmetlerinin planlanma ve uygulanma aşamalarında daha sıkı bir tutum benimsemeyi sağlar. Bu açıdan, gönüllü girişimler içinde belki de en az sorgulanır olan sağlık bakım hizmetleriyle ilgili olanlardır. Eleştirilere nadiren maruz kalmasının en önemli nedeni tıbbi gönüllülük faaliyetlerinin genelde profesyoneller tarafından yapılmasıdır. Klinisyenler bu tip deneyimlere ilgi gösterirler ve sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyulan bölgelere tıbbi geziler düzenlerler.25 Bununla birlikte, dünya çapında profesyonel olmayan grupların da tıbbi gönüllü turizmine katılmaları söz konusudur. Son yıllarda grupların yardım gezileri planlamasına yardımcı olan kuruluşların ve gönüllülük konusunda uzmanlaşmış şirketlerin hizmetlerine katılan gönüllü sağlık uzmanları ve tıp öğrencilerinin küresel sağlık deneyimlerinin popülerliği artmıştır.26 Örneğin, pek çok ülkede mezuniyet öncesinde bu faaliyetler, okullar tarafından staj olarak kabul edilir. Son yıllarda küresel sağlık deneyimlerine olan bu ilgi artışıyla birlikte rekor sayıda tıp öğrencisi araştırma yapmak ve klinik rotasyona girmek için düşük gelirli bölgelere seyahat eder olmuştur.27 Ülkemizde ise gönüllü sağlık bakım hizmetleri genellikle büyük ve profesyonel sağlık hizmet sunucusu organize sivil toplum kuruluşları tarafından verilmekte ve bunlara daha çok lisans eğitimliler ve profesyoneller katılmaktadır.20

Kaynak-fakir ortamlarda küresel sağlık deneyimleri hakkında çok şey yazılıp çizilmiş fakat literatür daha ziyade sağlık profesyonelleri ve tıp öğrencilerinin gönüllü programlara katılımlarına odaklanmıştır. Küresel sağlık faaliyetleri hem gönüllüler hem de ev sahibi halk için yarar potansiyeline sahip olsa da, bu alandaki olası pek çok zorluğun ve etik hususların incelenmesi gerekliliği üstünde önemle durulur.28 Kısa süreli tıbbi gönüllü faaliyetlerine özellikle lisans öğrencilerinin katılımındaki etik kaygıları dile getiren çalışmalar da bulunur.29

Gönüllülük programlarının hassas ve karmaşık yapısı, özellikle tıbbi gönüllülük söz konusu olduğunda daha da belirgin hale gelir. Gelişmiş ülkelerde, tıp etiğinin önemli ve yerleşik kavramları haline gelmiş olan kanıta dayalı uygulamanın temin edilmesi, hasta özerkliğine saygı gösterilmesi gibi konuların düşük gelirli ülkelerde önem ve öncelik sıralamasında önlerde olamayabileceği göz önünde tutularak bu kendine özgü zeminde mahremiyet, adalet, fayda ve zarar gibi kavramlar üzerinde dikkatle düşünülmesi gerekir.

Hasta ile kurulan iletişim tıbbi müdahalenin en önemli bileşenlerindendir. Yukarıda sözünü ettiğimiz gönüllü girişimlerdeki iletişim sorunları bu çerçevede düşünüldüğünde daha da ciddi bir boyut kazanır. Uygulayıcılar alışık olmadıkları farklı kültürel veya dini tutumlarla karşılaşabilirler. Örneğin gelişmekte olan ülkelerde “doğum’ gibi bazı olgular gelişmiş ülkelerin aksine medikalize olmamış olabilir. Buna benzer sebeplerle ev sahibi halkın ve gönüllünün birbirini yadırgaması ve bunu iletişim diline yansıtması muhtemeldir. Kısaca gönüllü ile ev sahibi arasındaki kültürel farklılıklar bu iletişimi olumsuz etkileme riski taşır ve farklı bir kültürel algıya sahip olmak, basit bir müdahalede bile istenmeyen sonuçlara neden olabilir.

Hasta ile sağlık profesyoneli arasındaki ilişkide gerekli güven ortamının tesis edilebilmesi için en önemli unsur olan mahremiyete ilişkin algı kültürler arasında farklılık arzedebilir. Gönüllülerin sundukları sağlık hizmetlerinde kendi algılarının merkezde olması kuvvetle muhtemeldir ve çok kültürlü ortamlarda olduğu gibi bu durumda da şu soruyu yöneltme gereği doğar: gönüllü merkezli bir mahremiyet algısının hakim olduğu ortamda yerli halktan bir hasta için gerekli güven ortamı sağlanmış olur mu? Kimilerine göre, gelişmekte olan ülkelerde inşa edilen birçok klinik ve hastanenin fiziksel organizasyonu da bu konudaki sorunların bir nedeni olabilir.30

“Gönüllüler, düşük ekonomik koşullara sahip ülkelerdeki insanların özerkliği ile kendi özerkliğini eşit düzeyde saygıdeğer görüyor mu?” sorusu da iki taraf arasındaki bu algı farklılıklarının bir sonucudur. İhtiyacı olan insanlara hizmet verirken karşıdakinin ihtiyaç sahibi olması –farkında olarak ya da olmayarak- ona karşı daha “özensiz” bir tutum sergilemeye yol açabilir mi? Sınırlı kaynaklarla yoksulluk içinde yaşayan ihtiyaç sahibi insanlar bu anlamda savunmasız ve incitilebilir (vulnerable) sayılmaktadır.31 Düşük gelirli ülkelerdeki bu incitilebilir gruplar sınırlı kaynak ve sosyal ortam ile erken ölüm oranları açısından göreceli olarak yüksek riskle yaşayan sosyal gruplardır.32 Bu topluluklardaki, kötü sağlık koşullarındaki savunmasızlık hali, sosyal bağların ve sosyal statünün eksikliğinin olası sonucu olarak görülür.32 Muhtaç ev sahibi halklara karşı gereken tıbbi özen yükümlülüğü, bu savunmasız ve kolay incinebilirlik nedeniyle önem kazanır.

Gönüllülerin sağlık hizmetleri sunmaları sırasındaki zorluklar yalnızca kültürel kaynaklı sorunlarla sınırlı değildir; aynı zamanda bu hizmetlerin sunulduğu ortamın yeterlilikleri ve sürdürülebilirlik gibi teknik konular da olumsuzluğa neden olabilir. Küresel sağlık faaliyetlerinde hem gönüllü hem de ev sahibi için mevcut zorlukların eğitim ve entegrasyon programlarıyla aşılmasına yönelik çalışmalar mevcuttur. Gelişmekte olan bir ülkede sağlık hizmetleri üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmak arzusuyla yola çıkan kısa süreli tıbbi gönüllülük kapsamında harcanan emek ve enerjiyi o ülkenin ihtiyaçları ile uyumlu hale getirmenin yollarını arayan çalışmalar genellikle etkili organizasyon ve eğitimin önemine vurgu yapmaktadır.33 Gelişmiş ülkelerin güçlü yönlerini, gelişmekte olan ülkelerin güçlü yönleriyle, gerçek ihtiyaçları karşılamak üzere birleştirmeyi amaçlayan bir çalışmada, The Project HOPE (Health Opportunities for People Everywhere) ve GEMC (Ghana Emergency Medicine Collaborative) iş birliğiyle, acil tıp çalışanlarının ve uzman hemşirelerin eğitimini kolaylaştırmak için kısa süreli gönüllü doktorlar ve hemşireler eğitim verirler.33 Gönüllüler kursiyerlere mentör olarak davranırlar, öğretim ve değerlendirmelerle program liderliğine yardımcı olurlar. Çalışmada bu ortaklık, kapasite geliştirme ve kendi kendine yeterlilik ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için iş birliklerinin kısa vadeli gönüllülerin uzmanlığından ve enerjisinden nasıl yararlanılabileceğine örnek gösterilir.33

Kaynak kısıtlı ortamda sağlık hizmetlerinin sağlanması sırasında çeşitli teknik sorunlarla da karşılaşılabilir. Gönüllü ziyaretçilerin genellikle yerel bağlam için ideal olmayabilecek malzeme ve kaynaklarla gelmeleri ve ilk bakışta pozitif gibi görünen bağış veya malzeme tedarikinin yerel koşullara uygun olmaması halinde yapılacak girişimlerin yetersiz kalması olasılığına dikkat çekilmektedir.34 Bu kapsamda, bu tür faaliyetler için muhtaç bölgelere giderken öncelikle, yerli halkın kullanımına uygunluğun ve hizmetin  sunulduğu ortamın yeterlilik ve imkanlarıyla uyumluluğun önemsenmesi gerektiği belirtilmektedir.34

Bu anlamda “sürdürülebilirlik” oldukça önemlidir ve yapılan bütün faaliyetlerin uzun vadede fayda sağlayabilmeleri amacıyla sürdürülebilir nitelikte olmaları beklenir. Gönüllü seçiminde yetkinliklerin belirlenmesine getirilen standardizasyonla ve oryantasyon eğitimleriyle, gerek birbirini takip eden gönüllü gruplar arasındaki koordinasyonla gerekse de yerli profesyonellerin sürece dahil edilmesi ve gerektiğinde onlara eğitim sağlanması yoluyla verimlilik ve sürdürülebilirlik sorununu aşmaya yönelik çabalar bulunmaktadır.20,33 Bu sayede kısa süreli gönüllülerin uzmanlıklarından fayda sağlanarak elde edilen bu kısa vadeli enerjinin uzun vadeli verimli bir değişim ve sürdürülebilirliğe dönüştürülmesi mümkün hale gelebilecektir.

Kaynak-fakir ortamlara yönelik bu faaliyetlerin sürdürülebilirliği, o topluluğa yönelik eğitimler ile uzun soluklu ve çok yönlü desteklerle sağlanabilir. Gönüllü turizmi kapsamında yapılan faaliyetlerde, emek, para ve lojistik kaynaklar açısından ciddi boyutlarda bir harcama söz konusudur. Bu harcamaların yerel kapasitenin geliştirilmesine yönelik sağladığı fayda sıklıkla sorgulanır. Muhtaç bir toplumun tekrar tekrar tıbbi turist ziyaretleri çekmeye devam ettiği düşünüldüğünde, yerel kapasitenin geliştirilmesine yönelik umutların gerçekçi olmadığına ve gönüllü turizm organizasyonlarının yerel kapasitenin geliştirilmesi ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi konusundaki sorumsuzluğuna işaret edilir.35

Özellikle kısa süreli tıbbi gönüllü turizmine ilişkin, yerli halk ile ortaklık, sosyal değerlere faydalı olma amacının benimsenmesi, yerli halkı eğitme sorumluluğu, yerel altyapının kapasitesinin arttırılması, faaliyetlerin sonuçlarının değerlendirilmesi gibi beklentiler doğrultusunda dile getirilen etik ilkeler,34 bu alanın düzenlenmesine dair umudu gösterse de, cevaplanması zor olan soru henüz  ortada durur: Günün sonunda yerli halkın elinde gerçek anlamda ne kalır ve sürekli dışarıdan taşınan suyun değirmene katkısı nedir?

Kaynakça

  1. Wearing S. Volunteer Tourism: Seeking Experiences that Make a Difference. CAB International, Wallingford, UK. 2001.
  2. Guttentag D. Volunteer tourism: As good as it sems? Critical Debates in Tourism. (Ed.Jej Vir Singh) Channel View Publications. 2012; 152-9.
  3. Beigbeder Y. The Role and Status of International Humanitarian Volunteers and Organizations. Martinus Nijhoff, London. 1991. Akt: Wearing S. ‘Examining best practice in volunteer tourism’. Volunteering as Leisure/Leisure as Volunteering- An International Assessment. CABI Publishing, 2004.
  4. Stebbins RA. Serious leisure: a conceptual statement. Pacific Sociological Review. 1982;25,251-272.
  5. Manguel A, Guadalupi G. Hayali Yerler Sözlüğü. YKY, İstanbul. 2005; Cilt II. s. 405-6.
  6. Robinson M, Andersen HC. (Ed.). Literature and tourism. Cengage Learning EMEA, 2004.
  7. Lough BJ, Moore McBride A, Sherraden MS, O’Hara K. Capacity Building Contributions of Short-Term International Volunteers.  Journal of Community Practice. 2011;19:2, 120-137.
  8. McMillon B, Cutchins D, Geissinger A. Volunteer Vacations- short term adventures that will benefit you and others, Chicago Review Press, 10th ed, 2009.
  9. Van Engen JA. Short term missions: are they worth the cost? The Other Side, 2000 (Jan-Feb).
  10. Guttentag D. The possible negative impacts of volunteer tourism. International Journal of Tourism Research. 2009; 11, 537–551.
  11. Wearing S. ‘Examining best practice in volunteer tourism’. Volunteering as Leisure/ Leisure as Volunteering- An International Assessment. Ed. R. A. Stebbins, M. Graham. CABI Publishing, 2004: 209-224.
  12. Zahra A. ‘Volunteer tourism as a life-changing experience’ İç: Volunteer Tourism Theoretical frameworks and practical applications. Angela M. Benson. Routledge. London. 2011.
  13. Clark K. The two-way street – A survey ov Volunteer Service Abroad. New Zealand Council for Educational Research, Wellington, 1978.
  14. Carlson J. Study Abroad: The Experiences of American Undergraduates in Western Europe and the United States. New York: Council of International Educational Exchange. 1991. https://files.eric.ed.gov/fulltext/ED340322.pdf
  15. Weinmann S. Cultural Encounters of the Stimulating Kind: Personal Development through Culture Shock. Michigan: Technological University.1983. (Akt: Zahra A. ‘Volunteer tourism as a life-changing experience’ Volunteer Tourism Theoretical frameworks and practical applications. London. 2011. )
  16. Thagard TW. The Misuse of Altruism: An Ethical Analysis of Volunteer Tourism. Washington And Lee Unıversity. 2018. https://repository.wlu.edu/handle/11021/33969 [Erişim: 20.02.2020]
  17. https://en.wikipedia.org/wiki/Gap_year
  18. Simpson K. ‘Doing development’: The gap year, volunteer‐tourists and a popular practice of development. Journal of International Development: The Journal of the Development Studies Association. 2004;16(5), 681-692.
  19. Sönmez P. Avrupa Birliği’nde yeni dönem postkolonyal ilişkiler ve göç politikaları diyaloğu. Avrupa Birliği Bakanlığı Akademik Araştırmalar Serisi, 4, 2014.
  20. Güney Y. STK’lar açısından sınır ötesi sağlık hizmetleri. Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Platformu Dergisi. 2018;48,52-53.
  21. Guirguis-Younger M, Kelly M, McKee M. Professionalization of hospice volunteer practices: What are the implications? Palliat Support Care. 2005;3(2):143-144.
  22. https://www.theguardian.com/news/2018/sep/13/the-business-of-voluntourism-do-western-do-gooders-actually-do-harm
  23. Mutua M. Savages, Victims, and Saviors: The Metaphor of Human Rights. Harvard International Law Journal, 2001; Vol. 42, No. 1, pp. 201-245.
  24. Fanon F. Yeryüzünün Lanetlileri. Çev. Şen Süer, Versus, İstanbul, 2007.
  25. Jesus JE. Ethical challenges and considerations of short-term international medical initiatives: an excursion to Ghana as a case study. Ann Emerg Med.2010;55:17–22.
  26. DeCamp M. Ethical review of short-term medical volunteerism. HEC Forum. 2011;2,91–103.
  27. Coates PC. The new medical “missionaries”—grooming the next generation of global health workers. TJ N Engl J Med.2006;354(17):1771–3.
  28. Crump JA, Sugarman J. Global health training ethics and best practice guidelines for training experiences in global health. Am J Trop Med Hyg. 2010;83(6):1178–82.
  29. McCall D, Iltis AS. Health care voluntourism: addressing ethical concerns of undergraduate student participation in global health volunteer work.  HEC forum. 2014;26(4):285-97. Springer Netherlands.
  30. Pinto AD, Upshur RE. Global health ethics for students. Developing World Bioethics. 2009;9(1):1-10.
  31. Amin M, MacLachlan M, Mannan H, El Tayeb S, El Khatim A, Swartz L, ve diğ. EquiFrame: a framework for analysis of the inclusion of human rights and vulnerable groups in health policies. Health Hum Rights. 2011;13:1–20.
  32. Flaskerud JH, Winslow BJ. Conceptualizing vulnerable populations health-related research. Nursing research. 1998;47(2), 69-78.
  33. Rominski SD, Yakubu J, Oteng RA, Peterson M, Tagoe N, Bell SA. The role of short-term volunteers in a global health capacity building effort: the Project HOPE-GEMC experience. International journal of emergency medicine. 2015;8(1),23.
  34. Suchdev P, Ahrens K, Click E, Macklin L, Evangelista D, Graham E. A model for sustainable short-term international medical trips. Ambul Pediatr.2007;7:317–20.
  35. Vincent JE, Pearce MG, Leasher J, Mladenovich D, Patel N. The rationale for shifting from a voluntary clinical approach to a public health approach in addressing refractive errors. 2007;90(6):429-33.

admin

H. deneme

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir