Genomik Düzenleme: Ütopya mı Distopya mı?

Ayşe Gül Yıldız – Ekrem Acar

Son yıllarda hızla yükselen genom düzen­leme teknolojisi insanlık için bir devrim niteliğindedir. Fakat bu teknolojinin şaşaalı vaatleri bile toplumların kalbinde yer edinmesi için yeterli olmamıştır. Zira insanın hayalleri­ni kucaklayan ütopik gelecek tasavvuru; etik, hukuki ve teolojik açıdan pek çok endişeyi be­raberinde getirmiştir. Buna karşılık uzmanlar, genomik düzenlemenin sınırlarını belirleyerek toplumun bu yeniliğe olan güvenini kazanmayı amaçlamaktadır. Yazımızda genomik düzenle­menin tarihçesi, mevcut teknolojik imkanları, getirdiği ahlaki endişeleri, bilimsel avantaj ve dezavantajlarına kısaca değinilecek, sonuç kıs­mında ise gelecekte insanlık için olumlu ya da olumsuz ne gibi sonuçlara yol açabileceği hangi koşullar altında kullanılabileceği üzerinde du­rulacaktır.

Genomik Düzenlemenin Tarihsel Yolculuğu

Uzun bir araştırma serüveninin ardından 1953’te keşfedilen DNA1 birçok bilimsel ça­lışmaya kapı aralamıştır. 1990 yılında başlayıp 2003’te tamamlanan “İnsan Genom Projesi” bu çalışmalardan belki de en önemlisidir. İnsanın genetik haritasını elinde tutan bilim insanları­nın önünde artık yeni bir kapı açılmıştır: Geno­mik düzenleme.

Genomik düzenleme, bir hücre veya orga­nizmanın genetik materyalinde belirli değişik­likler yapmak için kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem; gen eklemek, çıkarmak veya değiştir­mek için kullanılabilir. İnsanlarda genom dü­zenleme teknolojileri kalıtsal olmayan somatik hücreler üzerinde kullanılabildiği gibi üreme amaçlı germ hücrelerinde de kullanılabilir.2

Somatik hücreler, üreme ile doğrudan iliş­kisi olmayan hücrelerdir. Bu hücreler, bir orga­nizmanın çeşitli yapı ve fonksiyonlarını gerçek­leştirmek için farklılaşmışlardır. Bu tip hücreler üzerinde yapılan genom düzenlemeleri sonraki nesillere aktarılamamaktadır. Germ hücrelerin­de yapılan genom düzenlemeleri ise kalıtsal bir müdahaledir ve değişikliğin gelecek nesillere aktarılmasını sağlar. Embriyonik gelişimin er­ken aşamalarında, zigot aşamasında, yumurta veya sperm hücrelerinin oluşumu sırasında ya da döllenme sonrası embriyonun ilk aşama­larında uygulanabilir.2 Son yıllarda bu alanda yapılan çalışmalar artmıştır ve çeşitli yöntemler geliştirilmiştir.

Genom düzenlemede sıklıkla Düzenli Ara­lıklı Palindromik Tekrar Kümeleri (CRISPR/ Cas9) [Clustered Regularly Interspaced Short Palindromic Repeats], Transkripsiyon Ak­tivatör Benzeri Efektör Nüklezlar (TALEN) [Transcription Activator-Like Effector Nucle­ases], Çinko Parmak Nükleazları (ZFN) [Zinc Finger Nucleases] ve meganükleaz gibi yön­temler kullanılmaktadır. Kazandırdığı Nobel Kimya Ödülü ile son yıllarda ön plana CRISPR/ Cas9 yöntemi günümüzde sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır.

Önümüzdeki yıllarda, gen düzenleme tek­nolojilerinin hızla gelişmesiyle birlikte, daha hassas müdahalelerin çok kısa sürede gerçekleş­tirilmesi ve maliyetinin düşürülmesiyle yaygın olarak kullanılması beklenmektedir.

Biyoetik Değerler

Geçmişten günümüze insanlık varlığını sür­dürebilmek ve yaşam kalitesini artırmak için çeşitli yöntemler geliştirmiştir. Bir manada do­ğaya hükmeden insan, daha sonra kendi bedeni üzerinde de egemenlik kurma yoluna girmiştir. Bugün geldiğimiz noktada ise insan bedeni, üretilen teknoloji ile birleştirilerek adeta “el yapımı” bir model olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak bu tür cüretkâr müdahaleler toplumda geniş yankı uyandırmış ve etik tartışmaların odağına yerleşmiştir.

Genomik düzenlemelerin başta tedavi amaçlı kullanılacağı düşünülse de “insanın geliştirilmesi” düşüncesi ile birlikte “tasarım bebek” ve “sipariş çocuk” gibi kavramlar haya­tımıza girmiştir. 2018 yılının Kasım ayında Dr. He Jiankui, yürüttüğü bir çalışmada, Lulu ve Nana takma adlı ikiz bebekleri, İnsan İmmün Yetmezlik virüsüne (HIV) [Human Immuno­deficiency Virus] karşı dirençli hale getirmek için CRISPR-Cas9 teknolojisini kullandığını duyurması ile tartışmalar doruk noktasına ulaş­mıştır.4

İnsana genetik müdahale yapılması husu­sunda etik değerlendirmeler yapılırken iki ana yaklaşımda bulunulduğu görülmektedir.5 Birin­cisi konuya bilimsel bir perspektiften bakarak somatik ve soy hattına yönelik müdahaleler ola­rak ayrım yapmak, ikincisi ise felsefi perspek­tiften yaklaşarak tedaviye yönelik ve geliştirme amaçlı müdahaleler olarak ayrım yapmaktır. İnsanlar somatik müdahaleleri ve tedavi amaçlı müdahaleleri etik açıdan problemsiz görmeye daha meyilli iken soy hattına ve insanı geliştir­meye yönelik olan müdahaleler için durum pek de öyle değildir.6 Soy hattına yönelik yapılan bu müdahaleler için sunulan ana gerekçelere bakıl­dığında ise bu uygulamaların nesiller boyu et­kilerinin bilinmemesine dayanan risk ve güve­nilirlik sorunları karşımıza çıkmaktadır. Bu so­runların nedeni olarak gösterilen gerekçe ma­kul gibi görünse de esasında iki açıdan problem barındırmaktadır. Birincisi, her tıbbi müdahale az ya da çok risk içermektedir. Hatta kimi za­man çok ciddi riskler taşıyan ameliyatlar, içinde bulunulan zor durum dikkate alınarak uygulan­maktadır. Kısaca önemli olan riskin varlığı de­ğil, ne büyüklükte olduğu ve bizi bu riski göze almaya iten gerekçelerdir. Nitekim ikinci sorun bu noktada başlar. Genetik olarak aktarılan ve pek çok insanın acı çekerek ölmesine sebep olan hastalıklar mevcuttur. Hastalar ve hasta yakın­ları tedavi amacıyla her türlü çözümü genellik­le denemek isterler. Müdahalenin barındırdığı riskler, bu noktada bizi durdurmalı mıdır? Bu hastaların ve ailelerin isteklerini kendi içlerinde makul görmek mümkündür. Ayrıca bu gibi özel durumlar sayesinde genetik müdahale hakkın­da veriler toplanarak olası yan etkilerin anlaşıl­ması ve önlenmesi sağlanabilir.

Sonuç olarak; olası yan etkilerin tespit edil­mediği, hastanın onayının alınmadığı, hukuki düzenlemelerin olmadığı, faydadan çok zarar beklentisi olan herhangi bir müdahalenin etik şartları sağlamadığı söylenebilir.5 Tüm bu zor­lukları aşmak için insanlık var gücüyle çalış­maktadır.

Hukukun Çizdiği Sınırlar

Embriyolar üzerinde yapılan genetik çalış­malar için devletlerin kendi özelinde oluştur­duğu ya da uluslararası alanda geçerli olan hu­kuki düzenlemeler vardır. The CRISPR Journal dergisinde 2020 yılında yapılan bir araştırma bu hukuki düzenlemeleri sınıflandırmıştır.7 İlk olarak düzenlemeler üremeye yönelik olma­yan düzenlemeler ve üremeye yönelik düzen­lemeler olarak ikiye ayrılmıştır. Ülkelerin tâbi olduğu politikalar incelenmiş ve 5 farklı bakış açısı (izin verilir, yasak, istisnalar dışında yasak, belirsiz, ilgili belge yok) altında toplanmıştır. Çalışmaya dahil edilen 106 ülkenin 96’sında geçerli hukuki düzenlemeler tespit edilmiştir. Üremeye yönelik olmayan genetik düzenleme­ler konusunda 56 ülkeden bilgi mevcut değildir, 19 ülke yasaklamış, 11 ülke izin vermiş, 5 ülke­de belirsiz ve 4 ülkede istisnalar dışında yasak­tır. Üremeye yönelik olan genetik düzenlemeler konusunda ise 70 ülke yasaklamıştır, 8 ülke hakkında bilgi bulunmamakta 5 ülkede istisna­lar dışında yasak, 3 ülkede belirsiz ve izin veren ülke bulunmamaktadır. Üremeye yönelik olan genetik düzenlemelere izin veren bir ülke bu­lunmamasına rağmen Çin’de 2018 yılında yapı­lan meşhur çalışma He Jiankui’nin hapis ve para cezasına çarptırılmasına sebep olmuştur.8 So­rumlu mahkeme bu çalışma ile hukukun çizdiği sınırlar ihlal edildiği ve etik ilkelerin çiğnendiği yönünde karar vermiştir.4 Ülkemizde ise mev­cut çalışmaların ulaştığı seviyeyle de alakalı ola­rak hukuki düzenlemelerde eksiklikler olsa da Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 12. maddesine göre tıbbi gereklilikler dışında müdahale yasağı bulunmaktadır.9

Dinlerin Yaklaşımı

Dinler, dünyanın birçok yerinde insanların ahlak anlayışı üzerindeki etkisini sürdürmekte­dir. Dini inançların, genetik müdahalenin ah­lakı üzerine olan etkisi ise embriyoya bakışı ile ilişkilidir. Çünkü müdahale edeceğiniz varlığın statüsü ona yapacağınız müdahalenin boyutla­rını sınırlandırır. “Embriyo bir bireydir ve in­sandır.’’ ya da “Embriyo sadece bir hücre toplu­luğudur ve değeri diğer tüm hücre toplulukları gibidir.’’ olmak üzere iki uç fikir ve bu uçların arasında farklı görüşler mevcuttur. Örneğin Hristiyan dünyasında, Katolik Kilisesi embriyo­yu hem bir insan hem de bir birey olarak görür­ken Protestan Kilisesi bir yandan embriyonun bir insan olduğu ve birey olmadığını, öte yan­dan da sadece hücre topluluğu olduğunu fakat diğer canlı embriyolarından daha değerli oldu­ğunu savunmaktadır.10

İslam embriyonun ahlaki statüsünü belirlerken ekseriyetle ruhun üflenmesini esas alsa da zamanlama ile ilgili ihtilaflar bulunmaktadır. Bazı fıkhi görüşler embriyoya ilk andan itiba­ren ahlaki bir statü vermektedir. Yaygın bir di­ğer görüş ise embriyoya oluştuğu ortama göre farklı statüler vermektedir ancak bu görüşün karşısında birçok karşıt tez bulunmaktadır.11 Yahudilikte yaşamın 40. günde başladığı kabul edildiğinden embriyoya bu safhadan sonra ah­laki bir statü verilmektedir.10

Bir de embriyoyu sadece hücre topluluğu olarak niteleyen, ahlaki statüsünün diğer canlı embriyolarla aynı olduğunu söyleyen ve daha çok ateist topluluklar tarafından benimsenen bir görüş vardır.10

Embriyonun statüsünün belirlenmesinin ardından dahi genetik düzenleme birçok dini görüş açısından problemlidir. Oluşabilecek ada­letsizlik, doğumdan önce yapılan müdahalele­rin yerinde olup olmadığı, ileride keyfiyete bağlı olarak bebeklerin özelliklerinin değiştirilebilme ihtimali bu sorunlardan bazılarıdır.

Sınırları Zorlayan Gelişmeler

Genomik müdahaleler, barındırdığı riskle­rin yanı sıra potansiyel faydalarıyla da sıklıkla gündeme gelmektedir. İlk olarak, hastalıkların tedavisi konusunda umut vaad ettiği düşünül­mektedir. Bu bağlamda Orak Hücreli Anemi, Duchenne Musküler Distrofisi (DMD), Spinal Müsküler Atrofi (SMA), Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) gibi pek çok hastalık ile ilgili ça­lışmalar yürütülmektedir. Hastalıkların tedavi­sinde tam bir başarı göstermese bile hafifletebi­leceği öngörülmektedir.

Genomik müdahalenin insanın yaşam sü­resini uzatabileceğini öne süren çalışmalar da mevcuttur. Bir çalışmada SIRT6 gen ifadesi ar­tırılan farelerin yaşam beklentisinin %23 arttığı ve daha sağlıklı oldukları gösterilmiştir.12 Bu gibi çalışmalar çoğaltılarak etkileri daha detaylı olarak anlaşıldığında klinikte insanlara da uy­gulanması planlanmaktadır.

İnsan geliştirme yönünde yapılan müdaha­leler hala pek çok açıdan problemli görülse de olası uzay uçuşları açısından önem arz ettiği düşünülmektedir. Yakın bir gelecekte planla­nan insanlı uzay uçuşlarında karşı karşıya ka­lınan önemli problemlerden biri radyasyondur. DNA’yı radyasyondan korumasıyla bilinen Hasar Baskılayıcı Proteinin (HBP) [Damage Supressor Protein] insan hücrelerinde de rad­yasyona karşı belli bir ölçüde koruma sağladığı gözlemlenmiştir. Fakat bu protein insanlar ta­rafından üretilmemektedir. HBP geninin insan hücrelerine eklenmesiyle radyasyona dayanıklı insan hücreleri üretilmesi konusunda tartışma­lar devam etmektedir.13

Daha spekülatif olmakla birlikte genomik düzenlemenin insanların daha zeki hale getiri­lebileceği, iklim değişiminin olumsuz etkileri­nin hafifletilebileceği, suçların azaltılabileceği gibi vaatler vardır.14

Korkmalı Mıyız?

Genetik düzenleme konusunda vaat edilen olanaklar gelecek için bir umut taşıdığı gibi korkuları da beraberinde getirmektedir. Korku­larımızın en temel sebebi ise genler ve işleyişleri hakkında hala bilmediğimiz çok fazla şey olma­sıdır. Bu noktada en çok korktuğumuz durum ise değiştirdiğimiz yahut sildiğimiz bir genin aynı anda başka bir özelliğe etki etmesi yani ple­yotropi. Pleyotropi ile genetiği değiştirilmiş be­beklerde yani Lulu ve Nana’da yeniden karşılaş­mıştık. Bu çalışmada bebeklerden silinen CCR5 geninden bir parça bebeklerin HIV’e karşı daha dirençli olmalarını sağladığı gibi kene ensefe­lopatisi, Batı Nil virüsü gibi farklı hastalıklara karşı dirençlerinin düşmesine sebep olmuştur.15

Belirsiz durumları bir gün aşacağımızı ümit ettiğimizde ise önümüze tıbbi tüm imkanlarda ortaya çıkan dağılım adaletsizliği problemiyle karşılaşmaktayız. Dünyada ucuz ve basit tıbbi müdahalelere dahi birçok topluluk erişeme­mektedir. Bu durumu düşündüğümüzde insan­ların belli bir kesimin bu düzenlemelerle hasta­lıklara veda ettiği günlerde diğer tarafta birçok insanın bu imkana ulaşamayacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. Meseleyi hastalıkları tedavi etmenin ötesine taşıdığımızda ise sorun­ların boyutu atmaktadır. Her şeyden önce daha zeki, daha güçlü olmanın daha iyi olduğunu karar verme yetisi kimde olacaktır? İnsanların renklerinden dolayı birbirlerine karşı kendile­rini üstün gördükleri bir dünyada değiştirilmiş özellikleri ile “daha iyi” seviyede bulunan in­sanlar diğer insanlara karşı kendini üstün gör­meyecek midir? Üstün görmenin de ötesinde üst bir ırk oluşumuna yani öjeniye sebebiyet vermesi olası bir durum değil midir? Genetik düzenlemeler, gelecekte elimizde tutmaya çok yakın olduğumuz iki ucu keskin bir bıçak gibi duruyor. Bu bıçağı nasıl kullanacağımız ve neye yönelteceğimiz ise belirsizliğini koruyor.

Kaynakça

  1. Watson JD, Crick FH. Molecular structure of nucleic acids; a structure for deoxyribose nucleic acid. Natu­re. 1953;171(4356):737-738. doi:10.1038/171737a0
  2. National Academies of Sciences, Engineering, and Medicine; National Academy of Medicine; National Academy of Sciences; Committee on Human Gene Editing: Scientific, Medical, and Ethical Considera­tions. Human Genome Editing: Science, Ethics, and Governance. Washington (DC): National Acade­mies Press (US); February 14, 2017.
  3. The Royal Swedish Academy of Sciences. “The No­bel Prize in Chemistry 2020.” NobelPrize.org, 7 Oct. 2020, www.nobelprize.org/prizes/chemistry/2020/ press-release/.
  4. Greely HT. CRISPR’d babies: human germline ge­nome editing in the ‘He Jiankui affair’. J Law Bi­osci. 2019;6(1):111-183. Published 2019 Aug 13. doi:10.1093/jlb/lsz010
  5. Baris M. (2021). CRISPR/Cas-9 ile Soy Hattına Yö­nelik Genetik Müdahale: Etik Tartışmaların Değer­lendirilmesi. Genetik Müdahale Ve Etik Tartışma­lar., 23–30.
  6. Funk C, Kennedy B, Sciupac EP. U.S. Public Wary of Biomedical Technologies to ‘Enhance’ Human Abi­lities. Pew Research Center. July 26, 2016. https:// www.pewresearch.org/science/2016/07/26/u-spub­lic-wary-of-biomedical-technologies-to-enhan­ce-human-abilities/.
  7. Baylis F, Darnovsky M, Hasson K, Krahn TM. Hu­man Germ Line and Heritable Genome Editing: The Global Policy Landscape [published correction ap­pears in CRISPR J. 2021 Apr;4(2):301-302]. CRISPR J. 2020;3(5):365-377. doi:10.1089/crispr.2020.0082
  8. Cyranoski D. What CRISPR-baby prison sentences mean for research. Nature. 2020;577(7789):154155. doi:10.1038/d41586-020-00001-y
  9. Hasta Hakları Yönetmeliği, (1998, 1 Ağustos) Resmi Gazete (Sayı: 23420)
  10. Karakaya A. “Embriyonik Kök Hücre,Embriyonun Çalışmaları ve Dini Yaklaşımlar.” Hayatın Başlan­gıcı ve Sonu, Diyanet İşleri Başkanlığı, 2019, pp. 53–61.
  11. Görgülü Ü. Fıkhî Perspektiften Embriyonik Kök Hücre Araştırmaları. darulfunun ilahiyat. 2018; 29(2): 287-308.
  12. Roichman A, Elhanati S, Aon MA, et al. Restorati­on of energy homeostasis by SIRT6 extends healthy lifespan. Nat Commun. 2021;12(1):3208. Published 2021 May 28. doi:10.1038/s41467-021-23545-7
  13. Kasianchuk N, Rzymski P, Kaczmarek Ł. The bio­medical potential of tardigrade proteins: A review. Biomed Pharmacother. 2023;158:114063. do­i:10.1016/j.biopha.2022.114063
  14. Schaefer, G. Owen. “The Future of Genetic Enhan­cement Is Not in the West.” The Conversation, the­conversation.com/the-future-of-genetic-enhance­ment-is-not-in-the-west-63246.
  15. Glass WG, Lim JK, Cholera R, Pletnev AG, Gao JL, Murphy PM. Chemokine receptor CCR5 pro­motes leukocyte trafficking to the brain and sur­vival in West Nile virus infection. J Exp Med. 2005;202(8):1087-1098. doi:10.1084/jem.20042530

admin

H. deneme

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir